Av.Ceren DÜNDAR

Sıkça Sorulan Sorular

Hukuki konularda Sıkça Sorulan Soruları (SSS) sizler için derledik. Merak ettiğiniz bir çok husus hakkında cevabı bu bölümde bulabileceksiniz. Kafanıza takılan diğer sorular için bizimle iletişim kurmaktan çekinmeyin.

Avukatlık ücretleri, birkaç faktöre bağlı olarak belirlenir ve bu faktörler şeffaf bir şekilde müvekkillerimizle paylaşılır. Ücret belirleme sürecinde dikkate aldığımız temel unsurlar şunlardır:

  • Türkiye Barolar Birliği (TBB) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi: Her yıl TBB tarafından yayınlanan bu tarife, avukatlık hizmetleri için asgari ücretleri belirler. Bu tarife, ücretlerin alt sınırını oluşturur ve avukatlar bu tarifedeki ücretlerin altında bir ücret belirleyemezler. Bu tarife, farklı dava türleri ve hukuki işlemler için farklı ücretler içerir. Örneğin, bir boşanma davası ile bir tazminat davasının asgari ücretleri farklı olabilir. Bu tarifeye Türkiye Barolar Birliği'nin web sitesinden ulaşabilirsiniz. 
  • Davanın Niteliği ve Karmaşıklığı: Davanın zorluk derecesi, hukuki araştırma gerektirip gerektirmediği, delil toplama ihtiyacı, duruşma sayısı gibi faktörler ücreti etkileyebilir. Daha karmaşık ve uzun süren davalar, daha fazla emek ve uzmanlık gerektirdiğinden, ücretleri de buna göre farklılık gösterebilir.
  • Davanın Değeri (Konusu Para Olan Davalar İçin): Konusu para olan davalarda (örneğin, tazminat davaları, alacak davaları), davanın değeri de ücretin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Bu tür davalarda, genellikle davanın değerinin belirli bir yüzdesi oranında ücret belirlenir. Ancak, bu oran TBB tarafından belirlenen üst sınırı (genellikle %25) aşamaz. Örneğin, 1.000.000 TL değerindeki bir alacak davasında, avukatlık ücreti davanın değerinin %25'ini geçemez.
  • Harcanacak Emek ve Zaman: Davanın gerektirdiği emek ve zaman da ücretin belirlenmesinde rol oynar. Örneğin, çok sayıda belge incelemesi gerektiren veya uzun duruşma süreçleri olan davalar, daha fazla emek ve zaman gerektirdiğinden, ücretleri de buna göre farklılık gösterebilir.

Özetle: Avukatlık ücretleri, TBB tarafından belirlenen asgari ücret tarifesi, davanın niteliği ve karmaşıklığı, davanın değeri (konusu para olan davalar için), avukatın deneyimi ve uzmanlığı ile harcanacak emek ve zaman gibi faktörlerin birleşimiyle belirlenir. Müvekkillerimizle ücret konusunu her zaman şeffaf bir şekilde görüşür ve yazılı bir sözleşme ile kayıt altına alırız. Böylece, her iki taraf için de netlik ve güvence sağlanır.

Vekaletname, bir kişinin (vekil eden/müvekkil), başka bir kişiyi (vekil) belirli hukuki işlemleri kendi adına yapması için yetkilendirdiğini gösteren resmi bir belgedir. Türk Borçlar Kanunu'nun 502. maddesi vekalet sözleşmesini "vekilin, vekâlet verenin bir işini görmeyi veya bir işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme" olarak tanımlar. Vekaletname, bu vekalet ilişkisinin yazılı ve resmi kanıtıdır. Başka bir deyişle, vekaletname sayesinde bir kişi, kendi yapması gereken bir işi, yetkilendirdiği kişi aracılığıyla gerçekleştirebilir.

Vekaletnamenin Önemi ve Kullanım Alanları:

Vekaletname, hukuki süreçlerde, özellikle de bir avukat aracılığıyla dava takibi, tapu işlemleri, bankacılık işlemleri, şirket işlemleri gibi birçok alanda yaygın olarak kullanılır. Örneğin, bir kişi yurt dışında yaşıyorsa veya sağlık sorunları nedeniyle mahkemeye gidemiyorsa, bir avukata vekaletname vererek davasını takip ettirebilir. Aynı şekilde, bir şirket sahibi, şirketle ilgili işlemleri yürütmesi için bir başkasına vekaletname verebilir.

Vekaletname Türleri:

Vekaletnameler, yetki kapsamlarına göre genel ve özel vekaletname olarak ikiye ayrılır:

  • Genel Vekaletname: Vekilin, vekil edenin tüm hukuki işlerini yapmasına yetki verir. Ancak, bazı özel işlemler için (örneğin, taşınmaz satışı) özel vekaletname gereklidir.
  • Özel Vekaletname: Vekilin, sadece belirli bir veya birkaç işlemi yapmasına yetki verir. Örneğin, sadece bir dava için verilen vekaletname özel vekaletnamedir.

Vekaletname Nasıl Verilir?

Vekaletname, noter huzurunda düzenlenir. Vekalet vermek isteyen kişinin, kimlik belgesi (nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport) ile notere başvurması gerekmektedir. Yurt dışında bulunan Türk vatandaşları ise bulundukları ülkedeki Türk konsolosluklarına başvurarak vekaletname düzenleyebilirler.

Avukata Vekaletname Verme:

Bir avukata vekaletname vermek, hukuki süreçlerde profesyonel destek almak için en yaygın yöntemdir. Avukata verilen vekaletname, avukatın müvekkili adına dava açma, takip etme, savunma, delil sunma gibi birçok yetkiyi kullanmasını sağlar. Avukata vekaletname verirken, vekaletnamenin kapsamının net bir şekilde belirtilmesi önemlidir.

Bir davanın ne kadar süreceği, birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterir ve bu soruya kesin bir yanıt vermek zordur. Tıpkı bir hastalığın iyileşme süresinin kişiden kişiye değişmesi gibi, her davanın kendine özgü dinamikleri vardır. Ancak, genel bir çerçeve çizmek ve süreci etkileyen faktörleri açıklamak mümkündür.

Dava Süresini Etkileyen Faktörler:

  • Davanın Türü: Boşanma davaları, iş davaları, ceza davaları, idari davalar gibi farklı dava türleri farklı prosedürlere ve süreçlere sahiptir. Örneğin, anlaşmalı bir boşanma davası birkaç hafta içinde sonuçlanabilirken, karmaşık bir ceza davası yıllarca sürebilir.
  • Mahkemenin İş Yükü: Mahkemelerin yoğunluğu, dosya sayısı ve personel durumu da dava süresini etkileyen önemli bir faktördür. Büyük şehirlerdeki mahkemelerin iş yükü daha fazla olabileceği için, davaların sonuçlanması daha uzun sürebilir.
  • Tarafların Tutumu: Tarafların uzlaşmaya yanaşmaması, delil toplama sürecinin uzaması, itirazlar ve temyiz başvuruları gibi faktörler dava süresini uzatabilir.
  • Delil Durumu: Delillerin toplanması, bilirkişi incelemeleri ve tanık ifadeleri gibi süreçler de dava süresini etkileyebilir. Özellikle karmaşık davalarda, delil toplama süreci uzun sürebilir.
  • Yargılama Usulü: Davanın hangi yargılama usulüne tabi olduğu (yazılı yargılama usulü, sözlü yargılama usulü vb.) de süreyi etkileyen bir faktördür.

Türkiye'de Dava Süreleri Hakkında Genel Bilgiler:

Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, davaların ortalama sonuçlanma süresi 100 ila 600 gün arasında değişebilmektedir. Ancak bu ortalama bir değerdir ve her dava için geçerli değildir. Bazı davalar daha kısa sürede sonuçlanırken, bazıları daha uzun sürebilir. Örneğin, bölge idare mahkemelerinde dava süresi ortalama 70 ila 100 gün sürebilmektedir. İş davalarında ise bu süre genellikle 7 ila 14 ay arasında değişmektedir.

Bizim Yaklaşımımız:

Büromuzda, müvekkillerimizi dava süreci hakkında her zaman şeffaf bir şekilde bilgilendiririz. Dava sürecinin başından sonuna kadar müvekkillerimizle iletişim halinde olur, gelişmeler hakkında düzenli olarak bilgi veririz. Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en hızlı ve etkili şekilde korumaktır.

Dava açmak veya bir davaya taraf olmak, çeşitli masrafları beraberinde getirir. Bu masraflar genel olarak şunlardır:

  • Harçlar: Dava açılırken ödenen başvuru harcı, karar harcı gibi devlet tarafından alınan ücretlerdir.
  • Giderler: Tebligat giderleri, bilirkişi ücretleri, keşif giderleri, tanık ücretleri gibi davanın yürütülmesi için yapılan harcamalardır.
  • Vekalet Ücreti (Avukatlık Ücreti): Avukata ödenen ücrettir.

Peki, bu masrafları kim öder?

Kural olarak, dava masraflarını davayı açan taraf öder. Ancak, davanın sonunda mahkeme, haklı çıkan tarafın yaptığı masrafların karşı tarafça ödenmesine karar verebilir. Bu duruma "yargılama giderlerinin karşı tarafa yüklenmesi" denir.

Yargılama Giderlerinin Karşı Tarafa Yüklenmesi:

Eğer davayı kazanırsanız, mahkeme kararıyla yapmış olduğunuz yargılama giderlerinin (harçlar, giderler ve karşı taraf vekalet ücreti dahil) karşı tarafça size ödenmesine hükmedilebilir. Bu, davanın sonucuna göre değişir. Yani, kısmen haklı çıkarsanız, masraflar da orantılı olarak paylaştırılabilir.

Vekalet Ücreti (Avukatlık Ücreti) ve "Karşı Taraf Vekalet Ücreti":

Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir:

  • Müvekkil Vekalet Ücreti: Müvekkilin kendi avukatına ödediği ücrettir. Bu ücret, müvekkil ile avukat arasında yapılan sözleşmeye göre belirlenir.
  • Karşı Taraf Vekalet Ücreti: Davayı kaybeden tarafın, kazanan tarafın avukatına ödemekle yükümlü olduğu ücrettir. Bu ücret, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre mahkeme tarafından belirlenir.
Özetle:

Dava masraflarını ilk etapta davayı açan taraf öder. Ancak, davanın sonucuna göre, bu masrafların tamamı veya bir kısmı karşı tarafça ödenmek zorunda kalabilir. Vekalet ücreti konusunda ise, müvekkil kendi avukatına bir ücret öderken, davayı kaybeden taraf da kazanan tarafın avukatına "karşı taraf vekalet ücreti" öder.

Evet, avukatlar kesinlikle gizlilik ilkesine bağlıdır. Bu, avukatlık mesleğinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avukatlık Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlar ile güvence altına alınmıştır.

Avukatlık Kanunu'nun 36. maddesi açıkça "Avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi, gerekse Türkiye Barolar Birliği ve baro organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır." hükmünü içerir. Bu hüküm, avukatların müvekkillerinden edindikleri her türlü bilginin gizli kalmasını ve üçüncü kişilerle paylaşılmamasını sağlar. Bu gizlilik yükümlülüğü, müvekkilin izni olsa dahi devam eder. Yani, müvekkiliniz size bir bilgiyi başkasıyla paylaşmanız için izin verse bile, bazı özel durumlar dışında bu bilgiyi ifşa etmemeniz gerekir.

Avukatlar, hukuki bilgi ve deneyimleriyle bireylerin ve kurumların haklarını koruyan, onlara hukuki danışmanlık yapan ve yargı süreçlerinde temsil eden profesyonellerdir. Avukatın görevleri oldukça kapsamlıdır ve genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Hukuki Danışmanlık: Avukatlar, müvekkillerine hukuki konularda danışmanlık yaparlar. Bu, yasal düzenlemeler hakkında bilgi vermeyi, olası riskleri değerlendirmeyi ve hukuki stratejiler geliştirmeyi içerir. Örneğin, bir şirket kuruluşu, sözleşme hazırlanması veya bir miras paylaşımı gibi konularda avukata danışılabilir. 
  • Dava Takibi ve Temsil: Avukatlar, müvekkillerini mahkemelerde ve diğer resmi mercilerde temsil ederler. Bu, dava dilekçesi hazırlamayı, delil toplamayı, duruşmalara katılmayı ve müvekkilin haklarını savunmayı içerir. Ceza davaları, boşanma davaları, iş davaları gibi farklı dava türlerinde avukatlar müvekkillerini temsil edebilirler.
  • Sözleşme Hazırlama ve İnceleme: Avukatlar, müvekkillerinin ihtiyaçlarına uygun sözleşmeler hazırlarlar veya mevcut sözleşmeleri incelerler. Bu, taraflar arasındaki hak ve yükümlülükleri net bir şekilde belirlemeyi ve olası uyuşmazlıkları önlemeyi amaçlar. Kira sözleşmeleri, iş sözleşmeleri, satış sözleşmeleri gibi farklı türdeki sözleşmeler avukatlar tarafından hazırlanabilir veya incelenebilir.
  • Uyuşmazlık Çözümü: Avukatlar, müvekkilleri ile karşı taraf arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için arabuluculuk veya uzlaşma gibi alternatif yöntemler de kullanabilirler. Bu, dava sürecine girmeden daha hızlı ve ekonomik bir çözüm bulmayı sağlayabilir.
  • Hukuki Araştırma ve Mevzuat Takibi: Avukatlar, güncel mevzuatı ve yargı kararlarını yakından takip ederler ve müvekkillerine en doğru ve güncel bilgileri sunarlar. Bu, müvekkillerinin haklarını en iyi şekilde korumak için önemlidir.

Bir avukatlık ofisi, müvekkillerine geniş bir yelpazede hukuki hizmetler sunar. Temel olarak, hakların korunması, hukuki sorunların çözülmesi ve hukuki danışmanlık sağlanması amacıyla faaliyet gösterirler. Ofisimizde gerçekleştirdiğimiz başlıca işlemler şunlardır:

  • Dava Takibi: Hukuki ihtilafların mahkemeler nezdinde çözümü için dava açma, davaları takip etme ve müvekkilleri temsil etme işlemlerini yürütüyoruz. Bu, boşanma davalarından ceza davalarına, iş davalarından idare davalarına kadar geniş bir alanı kapsar. 
  • İcra Takibi: Borçların tahsili için icra işlemlerini başlatma ve takip etme, alacaklı ve borçlu arasındaki hukuki süreci yönetme hizmetleri sunuyoruz. 
  • Hukuki Danışmanlık: Müvekkillerimize hukuki konularda sözlü ve yazılı danışmanlık hizmeti vererek, olası hukuki sorunları önlemelerine ve doğru kararlar almalarına yardımcı oluyoruz. Bu, sözleşme hazırlanmasından şirket kuruluşu danışmanlığına kadar çeşitli konuları kapsayabilir. 
  • Sözleşme Hazırlama ve İnceleme: Taraflar arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen sözleşmelerin hazırlanması, mevcut sözleşmelerin incelenmesi ve revize edilmesi hizmetlerini sunuyoruz. 
  • Arabuluculuk ve Uzlaşma: Hukuki ihtilafların mahkemeye gitmeden, taraflar arasında uzlaşma yoluyla çözülmesi için arabuluculuk ve uzlaşma süreçlerini yönetiyoruz. 
  • Ceza Hukuku Danışmanlığı ve Savunma: Ceza soruşturmaları ve davalarında müvekkillerimize hukuki destek ve savunma hizmeti veriyoruz. 

Ofisimizin uzmanlık alanları ve sunduğu hizmetler hakkında daha detaylı bilgi almak için Uzmanlık Alanlarımız sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, İletişim sayfamızdan bize ulaşarak sorularınızı sorabilir ve hukuki danışmanlık talebinde bulunabilirsiniz.

Ceza Hukuku

Ceza avukatı, ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ve müvekkillerini ceza davalarında temsil eden avukattır. Ceza hukuku, devlet ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen ve suç olarak tanımlanan eylemlerin sonuçlarını belirleyen hukuk dalıdır. Bu nedenle, ceza avukatının rolü, hem bireylerin haklarını korumak hem de adil bir yargılama sürecinin işlemesini sağlamak açısından kritik öneme sahiptir.

Ceza avukatının görevleri genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Soruşturma Aşaması: Hakkında ceza soruşturması başlatılan kişilere hukuki danışmanlık yapmak, ifade alma süreçlerinde müvekkillerine eşlik etmek, delil toplama ve değerlendirme süreçlerinde aktif rol oynamak.
  • Kovuşturma (Dava) Aşaması: Ceza davası açıldığında, müvekkilini mahkemede savunmak, delilleri sunmak, tanık dinletmek, iddialara karşı savunma yapmak ve müvekkilinin lehine olan hukuki yolları kullanmak.
  • Mağdur Temsili: Suç mağdurlarının haklarını korumak, suç duyurusunda bulunmalarına yardımcı olmak, davaya müdahil olmalarını sağlamak ve tazminat taleplerini takip etmek.
  • Hukuki Danışmanlık ve Önleme: Ceza hukukuyla ilgili konularda danışmanlık yapmak, olası hukuki riskleri değerlendirmek ve müvekkillerini bilgilendirmek.

Ceza avukatının baktığı davalar oldukça çeşitlidir. Bunlardan bazıları:

  • Kişilere Karşı Suçlar: Kasten yaralama, tehdit, hakaret, cinsel saldırı, cinsel taciz, cinayet gibi.
  • Mala Karşı Suçlar: Hırsızlık, dolandırıcılık, yağma, güveni kötüye kullanma gibi.
  • Kamu Güvenliğine Karşı Suçlar: Uyuşturucu madde ticareti, silah kaçakçılığı, terör suçları gibi.
  • Bilişim Suçları: İnternet dolandırıcılığı, siber zorbalık, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi.
  • Trafik Suçları: Alkollü araç kullanma, trafik kazası sonucu yaralama veya ölüm gibi.

Ceza avukatı, sadece sanıkları değil, aynı zamanda suç mağdurlarını da temsil eder. Mağdurların haklarını korumak, adalet arayışlarına destek olmak ve zararlarının tazmini için hukuki süreçleri yönetmek de ceza avukatının önemli görevlerindendir.

Neden bir ceza avukatına ihtiyaç duyarsınız?

Ceza hukuku karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir alandır. Bir ceza avukatı, hukuki bilgi ve deneyimiyle müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunabilir, adil bir yargılama süreci geçirmesine yardımcı olabilir ve olası cezai yaptırımların en aza indirilmesi için çalışabilir.

Ceza davalarıyla ilgili daha fazla bilgi edinmek veya hukuki destek almak için Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

Tutuklama, bir kişinin suç işlediği şüphesi üzerine, hakkında kesin bir hüküm verilmeden önce, hakim kararıyla özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) bir "koruma tedbiri" olarak düzenlenmiştir ve en ağır koruma tedbirlerinden biridir. Tutuklama, bir ceza değildir; amacı, soruşturma ve kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak, delillerin karartılmasını önlemek ve şüpheli veya sanığın kaçmasını engellemektir.

Tutuklamanın Şartları Nelerdir?

Herhangi bir kişinin tutuklanabilmesi için belirli şartların yerine gelmesi gerekmektedir. CMK madde 100'de belirtilen bu şartlar şunlardır:

  • Kuvvetli Suç Şüphesi: Kişinin suçu işlediğine dair somut delillerin bulunması ve bu delillerin kuvvetli bir şüphe oluşturması gerekmektedir. Bu, sadece bir iddia veya tahmin değil, delillerle desteklenen bir şüphe olmalıdır.
  • Tutuklama Nedenlerinden Birinin Bulunması: Kuvvetli suç şüphesi tek başına yeterli değildir. Ayrıca, aşağıdaki tutuklama nedenlerinden en az birinin de bulunması gerekmektedir:
    • Kaçma Şüphesi: Şüpheli veya sanığın kaçma ihtimalinin bulunması. Bu, kişinin davranışları, yaşam tarzı, yurt dışı bağlantıları gibi faktörlerle değerlendirilir.
    • Delilleri Karartma Şüphesi: Şüpheli veya sanığın delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ihtimalinin bulunması.
    • Tanık veya Mağduru Etkileme Şüphesi: Şüpheli veya sanığın tanıklar, mağdurlar veya başkaları üzerinde baskı yapma ihtimalinin bulunması.

Tutuklama Kararını Kim Verir?

Tutuklama kararı, sadece hakim tarafından verilebilir. Savcı, tutuklama talebinde bulunabilir ancak kararı verecek olan merci mahkemedir.

Tutuklamaya İtiraz Mümkün müdür?

Evet, tutuklama kararına karşı itiraz mümkündür. Tutuklu kişi veya avukatı, karara karşı Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edebilir.

Özetle, tutuklama, son çare olarak başvurulan bir tedbirdir ve belirli şartların varlığı halinde uygulanabilir. Kişi özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtladığı için, hukuka uygun bir şekilde uygulanması büyük önem taşır.

İlgili Bağlantılar:

  • Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret ederek ceza hukuku alanındaki uzmanlığımız hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
  • İletişim sayfamızdan bize ulaşarak hukuki danışmanlık hizmetlerimiz hakkında bilgi alabilirsiniz.

Ceza hukukunda tahliye, bir kişinin tutukluluk halinin sona ermesi veya cezasının infazının tamamlanması sonucu serbest bırakılması anlamına gelir. Tahliye, farklı şekillerde gerçekleşebilir:

  • Soruşturma Aşamasında Tahliye: Soruşturma aşamasında, savcılık veya sulh ceza hakimi tarafından verilen kararla tahliye mümkündür. Örneğin, delil yetersizliği, suçun unsurlarının oluşmaması veya tutuklama nedenlerinin ortadan kalkması gibi durumlarda tahliye kararı verilebilir. Bu aşamada, etkin bir savunma ve delillerin toplanması tahliye ihtimalini artırır. Bu nedenle bir ceza avukatına danışmak önemlidir.

  • Kovuşturma (Dava) Aşamasında Tahliye: Dava aşamasında, mahkeme tarafından verilen kararla tahliye gerçekleşebilir. Yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) gibi durumlarda tahliye kararı verilir. Ayrıca, tutukluluk halinin devamı için yeterli neden kalmaması durumunda da mahkeme tahliye kararı verebilir.

  • İnfaz Aşamasında Tahliye: Hükümlülük halinin sona ermesiyle de tahliye mümkündür. Cezanın tamamının infaz edilmesi, koşullu salıverme (şartlı tahliye), denetimli serbestlik gibi durumlar infaz aşamasında tahliye nedenlerindendir. Koşullu salıverme, hükümlünün cezasının belirli bir kısmını iyi halli olarak geçirmesi ve yasal koşulları taşıması halinde mümkündür. Denetimli serbestlik ise, hükümlünün cezasının bir kısmını cezaevi dışında, belirli yükümlülükler altında geçirmesidir.

  • İtiraz ve İstinaf Yoluyla Tahliye: Tutuklama kararlarına veya tahliye taleplerinin reddine karşı itiraz ve istinaf yollarına başvurulabilir. Bu hukuki yollar, tahliye ihtimalini artırabilir.

Tahliye Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler:

  • Hukuki Destek: Tahliye süreci karmaşık hukuki prosedürler içerdiğinden, bir ceza avukatından hukuki destek almak önemlidir. Avukat, müvekkilinin haklarını koruyacak ve tahliye için gerekli hukuki girişimlerde bulunacaktır.
  • Delil Toplama: Tahliye talebinin güçlendirilmesi için delillerin toplanması ve sunulması önemlidir.
  • Yasal Süreler: Tahliye talepleri ve itirazlar için belirli yasal süreler bulunmaktadır. Bu sürelere dikkat etmek gereklidir.

Türk hukuk sisteminde "af" kavramı, genel af ve özel af olmak üzere iki ana başlık altında incelenir. Hangi suçların affedilebileceği, af türüne ve çıkarılan af kanununun içeriğine göre değişiklik gösterir. Bu nedenle, "hangi suçlar affedilir?" sorusuna kesin ve genel geçer bir yanıt vermek mümkün değildir. Ancak, af türlerini ve genel prensipleri açıklayarak konuya ışık tutabiliriz:

1. Genel Af:

  • Genel af, belirli bir tarihe kadar işlenmiş tüm suçları veya belirli bir suç türünü kapsayan bir af türüdür.
  • Genel af ile suçun tüm hukuki sonuçları ortadan kalkar. Yani, ceza düşer, mahkumiyet kayıtları silinir.
  • Ancak, genel af bazı suçları kapsamayabilir. Örneğin, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar gibi ağır suçlar genellikle genel af kapsamı dışında bırakılır.
  • Genel af çıkarılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) yetkisindedir.

2. Özel Af:

  • Özel af, belirli bir kişi veya kişiler için verilen bir aftır.
  • Özel af ile sadece cezanın infazı etkilenir. Yani, mahkumiyet kararı devam eder ancak ceza kısmen veya tamamen infaz edilmeyebilir.
  • Özel af yetkisi Cumhurbaşkanı'na aittir.

Af Kapsamına Girmeyen Suçlar (Genel Olarak):

  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçlar: Bu suçlar genellikle af kapsamı dışında tutulur.
  • İnsanlığa karşı suçlar, soykırım, savaş suçları: Uluslararası hukuk gereğince bu suçlar affedilemez.
  • Cinsel saldırı, çocuk istismarı gibi suçlar: Toplumun hassasiyeti ve mağdurların korunması amacıyla bu suçlar genellikle af kapsamı dışında bırakılır.
  • Terör suçları: Terörle mücadeledeki kararlılık nedeniyle bu suçlar da genellikle af kapsamına dahil edilmez.

Önemli Notlar:

  • Af kanunları her zaman farklı hükümler içerebilir. Bu nedenle, belirli bir suçun af kapsamına girip girmediğini belirlemek için ilgili af kanununu incelemek gereklidir.
  • Af, suçun işlenmesinden sonra çıkarılan bir kanunla mümkün olur. Yani, suç işlenmeden önce "bu suç affedilir" gibi bir durum söz konusu değildir.
  • Af, ceza hukukunun önemli bir konusudur ve karmaşık hukuki değerlendirmeler gerektirebilir. Bu nedenle, af ile ilgili bir durumunuz varsa bir ceza avukatına danışmanız önemlidir.

Adli kontrol, bir kişi hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunması durumunda, tutuklama yerine uygulanan bir koruma tedbiridir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 109-115. maddelerinde düzenlenmiştir. Temel olarak, şüpheli veya sanığın belirli yükümlülüklere tabi tutularak serbest bırakılmasıdır. Bu yükümlülükler, kişinin kaçmasını, delilleri karartmasını veya suç işlemeye devam etmesini engellemeyi amaçlar.

Adli kontrolün amacı:

  • Tutuklamanın son çare olması ilkesi: Adli kontrol, tutuklamanın olumsuz etkilerini en aza indirmek ve kişilerin özgürlüğünü mümkün olduğunca korumak amacıyla getirilmiş bir alternatiftir.
  • Kamu düzeninin korunması: Şüpheli veya sanığın toplum içinde denetlenerek, olası suçların önüne geçilmesi hedeflenir.
  • Yargılamanın etkinliği: Şüpheli veya sanığın yargılama sürecinde hazır bulunmasını sağlamak ve delillerin korunmasına yardımcı olmak.

Adli kontrol kararı ne zaman verilir?

Adli kontrol kararı verilebilmesi için, tutuklama nedenlerinden birinin bulunması veya tutuklama yasağının bulunması gerekmektedir. Yani, hâkim, tutuklama için yeterli neden görmesine rağmen, adli kontrolün daha uygun olduğuna karar verebilir.

Adli kontrol tedbirleri nelerdir?

CMK'da belirtilen adli kontrol tedbirlerinden bazıları şunlardır:

  • Yurt dışına çıkış yasağı: Şüpheli veya sanığın belirli bir süre yurt dışına çıkması yasaklanabilir.
  • Belirli yerlere gitmeme: Şüpheli veya sanığın belirli yerlere (örneğin, belirli bir bölge, mekan veya etkinlik) gitmesi yasaklanabilir.
  • Belirli kişilerle görüşmeme: Şüpheli veya sanığın belirli kişilerle (örneğin, suç ortakları veya mağdur) görüşmesi yasaklanabilir.
  • Haftada bir veya belirli aralıklarla karakola imza verme: Şüpheli veya sanığın belirli zamanlarda karakola giderek imza vermesi istenebilir.
  • Konutunu terk etmeme: Şüpheli veya sanığın belirli saatler arasında konutunu terk etmemesi istenebilir.
  • Belirli bir mesleki faaliyeti yapmama: Şüpheli veya sanığın belirli bir mesleki faaliyeti yapması yasaklanabilir.
  • Sürücü belgesinin alınması: Şüpheli veya sanığın sürücü belgesine el konulabilir.
  • Tedavi veya rehabilitasyon programlarına katılma: Şüpheli veya sanığın alkol veya uyuşturucu bağımlılığı gibi sorunları varsa, tedavi veya rehabilitasyon programlarına katılması istenebilir.

Adli kontrol kararına itiraz:

Adli kontrol kararına karşı itiraz mümkündür. İtiraz, kararı veren mahkemeye veya bir üst mahkemeye yapılabilir.

Özetle, adli kontrol, tutuklama yerine uygulanan bir koruma tedbiridir ve belirli yükümlülükleri içerir. Bu tedbir, kişilerin özgürlüğünü korurken, kamu düzenini ve yargılamanın etkinliğini sağlamayı amaçlar. 

Bir suçun mağduru olarak yaptığınız bir şikayeti geri çekmek, yani şikayetten vazgeçmek mümkündür. Ancak, şikayetin geri çekilmesinin koşulları ve sonuçları suçun türüne ve soruşturma/kovuşturma aşamasına göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, bu konuda bir avukata danışmanız önemlidir.

Şikayetten Vazgeçme Ne Anlama Gelir?

Şikayetten vazgeçme, mağdurun bir suç nedeniyle başlattığı şikayet sürecini sonlandırma iradesini beyan etmesidir. Bu beyan, soruşturmanın durdurulmasına veya açılmış bir davanın düşmesine yol açabilir.

Şikayetten Nasıl Vazgeçilir?

Şikayetten vazgeçme, genellikle yazılı bir dilekçe ile yapılır. Dilekçede, şikayetten vazgeçme kararınız açık bir şekilde ifade edilmeli ve şikayetin hangi aşamada olduğu (soruşturma veya kovuşturma), tarafların kimler olduğu ve şikayet konusunun ne olduğu gibi bilgiler yer almalıdır. Dilekçe, şikayetin yapıldığı merciye (Cumhuriyet Başsavcılığı, Kolluk Kuvvetleri veya Mahkeme) sunulur.

Şikayetten Vazgeçmenin Koşulları ve Sonuçları:

  • Şikayete Bağlı Suçlar: Bazı suçlar, mağdurun şikayeti üzerine soruşturulur ve kovuşturulur. Bu suçlara "şikayete bağlı suçlar" denir. Bu tür suçlarda, mağdurun şikayetten vazgeçmesi genellikle soruşturmanın durdurulmasına veya davanın düşmesine neden olur. Örneğin, hakaret suçu şikayete bağlı bir suçtur.
  • Kamu Davası Olarak Takip Edilen Suçlar: Bazı suçlar ise kamu davası olarak takip edilir. Bu suçlarda, şikayet olmasa bile savcılık re'sen soruşturma başlatır. Bu tür suçlarda, şikayetten vazgeçme, davanın düşmesine kesin olarak yol açmaz. Ancak, mahkeme tarafından dikkate alınabilir ve ceza indirimine neden olabilir. Örneğin, kasten yaralama suçu genellikle kamu davası olarak takip edilir.
  • Vazgeçmenin Zamanı: Şikayetten vazgeçme, soruşturma aşamasında savcılığa, kovuşturma aşamasında ise mahkemeye yapılır. Hüküm kesinleştikten sonra şikayetten vazgeçme mümkün değildir.
  • Tekrar Şikayet: Şikayetten vazgeçtikten sonra, aynı fiilden dolayı tekrar şikayette bulunmak genellikle mümkün değildir. Bu nedenle, şikayetten vazgeçmeden önce dikkatli düşünmek ve bir avukata danışmak önemlidir.

Önemli Not: Şikayetten vazgeçmenin koşulları ve sonuçları her somut olayda farklılık gösterebilir. Bu nedenle, şikayetten vazgeçmeyi düşünüyorsanız, mutlaka bir avukata danışarak hukuki destek almanız tavsiye edilir. Büromuz, ceza hukuku alanında uzman avukatlarıyla bu konuda size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret ederek uzmanlık alanlarımız hakkında daha fazla bilgi edinebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

Hukuki bir sorunla karşılaştığınızda ve yardıma ihtiyaç duyduğunuzda, birkaç farklı yoldan hukuki yardım alabilirsiniz. Bu yollar şunlardır:

  • Bir Avukata Başvurmak: Hukuki yardım almanın en yaygın ve etkili yolu, uzman bir avukata başvurmaktır. Avukatlar, hukuki konularda size danışmanlık yapabilir, haklarınızı ve yükümlülüklerinizi açıklayabilir ve gerektiğinde sizi mahkemede temsil edebilirler. Bir avukat seçerken, uzmanlık alanının sorununuzla ilgili olmasına dikkat etmeniz önemlidir. Örneğin, boşanma davası için bir aile hukuku avukatına, ceza davası için bir ceza avukatına başvurmanız gerekir. Büromuz, [uzmanlık alanlarınız] alanlarında uzman avukatlarıyla size profesyonel hukuki destek sağlamaktadır. Uzmanlık Alanlarımız sayfamızı ziyaret ederek uzmanlık alanlarımız hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
  • Barolardan Adli Yardım Talebinde Bulunmak: Maddi durumu yetersiz olan kişiler, bulundukları ilin barosuna başvurarak adli yardım talebinde bulunabilirler. Barolar, yapılan inceleme sonucunda uygun görülmesi halinde, ücretsiz avukat atayabilirler. Adli yardım, özellikle maddi imkanları kısıtlı olan vatandaşlarımız için önemli bir haktır. Adli yardım hakkında daha detaylı bilgi için Barolar Birliği'nin ilgili sayfasına veya bulunduğunuz ilin barosunun web sitesine başvurabilirsiniz.
  • Hukuki Danışma Hatlarını Aramak: Bazı kurum ve kuruluşlar, ücretsiz veya düşük ücretli hukuki danışma hatları sunmaktadır. Bu hatlar aracılığıyla genel hukuki konularda bilgi alabilir ve yönlendirme talep edebilirsiniz. Ancak, bu hatlar genellikle detaylı danışmanlık hizmeti vermezler.
  • Hukuki Bilgi Kaynaklarına Başvurmak: İnternet üzerinde ve kütüphanelerde birçok hukuki bilgi kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynaklar aracılığıyla genel hukuki konular hakkında bilgi edinebilirsiniz. Ancak, bu kaynaklardaki bilgiler genel nitelikte olup, her duruma özel çözümler sunmazlar. Bu nedenle, spesifik bir hukuki sorununuz varsa, bir avukata danışmanız en doğrusudur.

Ceza davalarının ne kadar süreceği, davanın türüne, karmaşıklığına, delil durumuna, mahkemenin iş yüküne ve daha birçok faktöre bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bu nedenle, her dava için kesin bir süre vermek mümkün değildir. Ancak, genel bir çerçeve çizmek ve size daha iyi bir fikir vermek adına bazı noktalara değinebiliriz:

  • Soruşturma Aşaması: Bir ceza davası, savcılık tarafından başlatılan bir soruşturma ile başlar. Soruşturma aşaması, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, bilirkişi raporlarının hazırlanması gibi işlemleri içerir. Bu aşamanın süresi, olayın karmaşıklığına ve delil durumuna göre birkaç haftadan birkaç aya kadar sürebilir. Hatta bazı özel durumlarda bu süre daha da uzayabilir.
  • Dava Açılması ve İlk Duruşma: Soruşturma tamamlandıktan sonra savcı, iddianame düzenleyerek mahkemeye sunar. Mahkeme iddianameyi kabul ederse, dava açılmış olur ve duruşma günü belirlenir. İddianamenin kabulü ve ilk duruşma arasındaki süre, mahkemenin iş yüküne göre değişebilir.
  • Duruşmalar: Duruşmalar, delillerin sunulması, tanıkların dinlenmesi, savunmaların yapılması gibi işlemleri içerir. Duruşma sayısı ve aralıkları, davanın karmaşıklığına ve delil durumuna göre değişir. Basit bir davada birkaç duruşma yeterli olabilirken, karmaşık davalarda çok sayıda duruşma gerekebilir.
  • Karar ve Kanun Yolları: Duruşmalar tamamlandıktan sonra mahkeme kararını verir. Karara itiraz edilmesi durumunda (istinaf veya temyiz), dava süreci Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay'da devam eder. Bu aşamalar da davanın süresini uzatabilir.

Genel Bir Bakış Açısıyla:

  • Basit Ceza Davaları: Genellikle 6 ay ile 1 yıl arasında sonuçlanabilir. Örneğin, basit bir hırsızlık veya yaralama davası.
  • Orta Dereceli Karmaşık Ceza Davaları: Genellikle 1 yıldan 3 yıla kadar sürebilir. Örneğin, daha organize suçlar veya daha ciddi yaralama davaları.
  • Karmaşık ve Kapsamlı Ceza Davaları: Özellikle çok sayıda sanığın, mağdurun veya delilin olduğu davalar, yıllarca sürebilir. Örneğin, büyük çaplı dolandırıcılık veya organize suç örgütü davaları.

Önemli Not: Yukarıda belirtilen süreler genel bir tahmindir ve her dava için geçerli değildir. Davanızın ne kadar süreceği konusunda daha net bir bilgi almak için, bir avukata danışmanız en doğrusudur.

Ceza davalarında uygulanan temel kanunlar şunlardır:

  • 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK): TCK, hangi fiillerin suç sayıldığını ve bu suçlara karşılık gelen cezaları belirler. Ceza hukukunun temelini oluşturur ve genel hükümler ile özel hükümler olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Genel hükümler, tüm suçlar için geçerli olan ilkeleri (örneğin, suçun unsurları, ceza sorumluluğu) içerirken, özel hükümler ise belirli suç tiplerini (örneğin, hırsızlık, yaralama, cinayet) ve bunlara verilecek cezaları düzenler.

  • 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK): CMK, ceza davalarının nasıl yürütüleceğini, soruşturma ve kovuşturma aşamalarını, delil toplama yöntemlerini, savunma haklarını ve mahkeme süreçlerini düzenler. Ceza yargılamasının usul kurallarını içerir ve adil yargılanma hakkının güvencesidir.

Bunların yanı sıra, bazı özel durumlarda aşağıdaki kanunlar da uygulanabilir:

Örneğin, bir hırsızlık suçunda TCK'nın hırsızlık suçunu düzenleyen maddeleri ve CMK'nın yargılama usullerini düzenleyen maddeleri uygulanır. Terörle ilgili bir suçta ise TCK'nın ilgili maddelerinin yanı sıra Terörle Mücadele Kanunu da uygulanabilir.

Ceza hukuku oldukça karmaşık bir alandır ve her davanın kendine özgü koşulları vardır. Bu nedenle, bir ceza davasıyla karşı karşıya kaldığınızda, bir avukata danışmanız ve hukuki yardım almanız önemlidir. Büromuz, ceza hukuku alanında uzman avukatlarıyla size her türlü hukuki desteği sağlamaya hazırdır. Ceza hukuku uzmanlık alanımız hakkında daha fazla bilgi için Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Aile Hukuku

Boşanma davaları, evlilik birliğinin temelinden sarsılması veya kanunda belirtilen özel nedenlerden birinin varlığı halinde açılabilir. Türk Medeni Kanunu'na göre boşanma nedenleri genel ve özel nedenler olarak ikiye ayrılır.

Genel Boşanma Nedeni: Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik)

En sık karşılaşılan boşanma nedeni, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasıdır. Bu, eşler arasında ortak yaşamı sürdürmenin artık mümkün olmaması durumunu ifade eder. Şiddetli geçimsizlik olarak da adlandırılan bu durum, pek çok farklı sebepten kaynaklanabilir. Örneğin, iletişim sorunları, farklı yaşam tarzları, aile içi şiddet, ekonomik sorunlar, aldatma şüphesi gibi durumlar evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açabilir. Bu genel neden, somut olaylara göre mahkeme tarafından değerlendirilir.

Özel Boşanma Nedenleri:

Kanunda açıkça belirtilen ve ispatı halinde boşanma sebebi sayılan özel nedenler şunlardır:

  • Zina (Aldatma): Eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken başka biriyle cinsel ilişki yaşaması zina olarak kabul edilir ve boşanma nedenidir. "Zina nedeniyle boşanma" davaları, bu özel nedene dayanır.
  • Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış: Eşlerden birinin diğerinin canına kastetmesi, ona kötü muamelede bulunması veya onurunu kırıcı davranışlarda bulunması boşanma nedenidir. "Şiddet nedeniyle boşanma" davaları bu kapsamda değerlendirilir.
  • Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme: Eşlerden birinin suç işlemesi veya haysiyetsiz bir yaşam sürmesi, diğer eş için evlilik birliğini çekilmez hale getirebilir ve boşanma nedeni olabilir.
  • Terk: Eşlerden birinin haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk etmesi ve geri dönmemesi terk olarak kabul edilir ve boşanma nedenidir. "Terk nedeniyle boşanma" davaları açılabilir.
  • Akıl Hastalığı: Eşlerden birinin akıl hastalığına yakalanması ve bu durumun ortak yaşamı çekilmez hale getirmesi halinde boşanma davası açılabilir.

Boşanma Süreci ve Hukuki Destek

Boşanma süreci karmaşık ve zorlu olabilir. Bu nedenle, bir avukattan hukuki destek almak önemlidir. Bir "boşanma davası" açmayı düşünüyorsanız veya boşanma nedenleri hakkında daha detaylı bilgi almak istiyorsanız, büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

Boşanma, taraflar için duygusal ve hukuki açıdan zorlu bir süreç olabilir. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken birçok önemli nokta bulunmaktadır. İşte boşanma sürecinde dikkat edilmesi gereken başlıca hususlar:

  • Doğru Avukat Seçimi: Boşanma davası açmadan önce deneyimli ve uzman bir boşanma avukatına danışmak çok önemlidir. Avukatınız, haklarınızı korumanıza, süreci anlamanıza ve en iyi sonucu elde etmenize yardımcı olacaktır. Özellikle çekişmeli boşanma davalarında avukatın deneyimi çok önemlidir. Örneğin, mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi konularda uzman bir avukat, hak kayıplarını önleyebilir. Bu nedenle, "boşanma avukatı [şehriniz]" gibi anahtar kelimelerle arama yaparak, uzman bir avukata ulaşabilirsiniz. Örneğin, Muğla'da iseniz "boşanma avukatı Muğla" araması yapabilirsiniz.
  • Delil Toplama: Çekişmeli bir boşanma davası söz konusuysa, iddialarınızı destekleyecek deliller toplamanız gerekmektedir. Bu deliller arasında; yazışmalar, fotoğraflar, banka kayıtları, tanık ifadeleri gibi unsurlar yer alabilir. Delillerin hukuka uygun şekilde toplanması ve sunulması önemlidir. Bu konuda avukatınız size rehberlik edecektir.
  • Duygusal Kontrol: Boşanma süreci stresli ve duygusal olabilir. Bu süreçte sakin kalmaya ve mantıklı kararlar almaya özen göstermelisiniz. Öfke ve intikam duygularıyla hareket etmek, size zarar verebilir. Gerekirse bir psikologdan destek almak faydalı olabilir.
  • Gizlilik: Boşanma davası, özel hayatınızla ilgili birçok detayı içerir. Bu nedenle, davanızla ilgili bilgilerin gizliliğine özen göstermelisiniz. Avukatınızla paylaştığınız bilgiler gizli kalacaktır.
  • Anlaşmalı Boşanma İmkanı: Eğer eşinizle anlaşabiliyorsanız, anlaşmalı boşanma yolunu tercih etmek hem daha hızlı hem de daha az maliyetli olabilir. Anlaşmalı boşanma protokolü hazırlanırken, her iki tarafın da haklarının korunmasına dikkat edilmelidir.
  • Çocukların Durumu: Eğer çocuğunuz varsa, onun psikolojik sağlığını ve menfaatlerini ön planda tutmalısınız. Çocuğunuzun bu süreçten en az şekilde etkilenmesi için, eşinizle işbirliği yapmaya çalışın. Velayet, nafaka ve kişisel ilişki (görüşme) konularında çocuğun menfaatleri gözetilmelidir.
  • Maddi Konular: Boşanma sürecinde mal paylaşımı, nafaka, tazminat gibi maddi konular da ele alınır. Bu konularda adil bir paylaşım yapılması önemlidir. Gerekirse bir mali müşavirden de destek alabilirsiniz.
  • Yasal Süreçler Hakkında Bilgi Sahibi Olmak: Boşanma davasının nasıl işlediği, hangi aşamalardan geçtiği hakkında bilgi sahibi olmak, süreci daha iyi yönetmenize yardımcı olacaktır. Örneğin, dava dilekçesi, duruşmalar, istinaf gibi konular hakkında bilgi edinmek faydalı olacaktır. Bu konuda, web sitemizin Boşanma Davası Süreci sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Çocuk velayeti, boşanma davalarında veya evlilik birliği dışında doğan çocukların durumunda, çocuğun bakımı, eğitimi, temsili ve yetiştirilmesi sorumluluğunun hangi ebeveynde olacağının mahkeme tarafından kararlaştırılmasıdır. Velayet kararı verilirken esas alınan temel ilke, çocuğun üstün yararıdır. Bu, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin en iyi şekilde desteklenmesi anlamına gelir.

Velayet Kararı Verilirken Dikkat Edilen Faktörler:

  • Çocuğun Yaşı ve Gelişim Düzeyi: Çocuğun yaşı ilerledikçe, özellikle ergenlik döneminde, kendi fikirleri ve tercihleri de dikkate alınır.
  • Ebeveynlerin Kişisel Özellikleri: Ebeveynlerin ahlaki değerleri, yaşam tarzları, çocuğa karşı tutumları, şiddete eğilimleri, madde bağımlılıkları gibi faktörler değerlendirilir.
  • Ebeveynlerin Ekonomik Durumları: Çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılayabilecek ekonomik imkanlara sahip olunması önemlidir. Ancak, velayet kararı sadece ekonomik duruma göre verilmez.
  • Ebeveynlerin Çocuğa Ayırdığı Zaman ve İlgi: Çocuğun bakımı, eğitimi ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgilenebilecek zaman ve ilgiye sahip olunması önemlidir.
  • Çocuğun Tercihi (Belirli Yaşlarda): Çocuğun belirli bir olgunluğa eriştiği durumlarda, mahkeme çocuğun kiminle yaşamak istediği yönündeki görüşlerini de dikkate alır.
  • Sosyal İnceleme Raporları: Gerekli görüldüğü hallerde, sosyal hizmet uzmanları tarafından hazırlanan raporlar, çocuğun durumu ve ebeveynlerin uygunluğu hakkında mahkemeye bilgi sağlar.

Velayet Türleri:

  • Annelik Velayeti: Evlilik birliği dışında doğan çocukların velayeti genellikle anneye verilir. Ancak, annenin çocuğun bakımını üstlenemeyecek durumda olması veya çocuğun üstün yararının gerektirdiği hallerde velayet babaya veya vasiye verilebilir.
  • Babalık Velayeti: Boşanma davalarında, çocuğun üstün yararı gözetilerek velayet babaya verilebilir.
  • Ortak Velayet (Türkiye'de Henüz Yaygın Değil): Her iki ebeveynin de velayet sorumluluklarını paylaştığı bir düzenlemedir. Türkiye'de henüz yaygın olarak uygulanmamaktadır.

Velayet Davası Nasıl Açılır?

Velayet davası, aile mahkemesinde açılır. Bir avukat aracılığıyla dava açılması tavsiye edilir. Dava dilekçesinde, çocuğun durumu, ebeveynlerin kişisel bilgileri ve velayet talebinin gerekçeleri belirtilmelidir. Daha detaylı danışmanlık hizmeti almak için Çevrimiçi Danışmanlık Al sayfamızdan bizlere ulaşabilirsiniz.

Mal paylaşımı, farklı hukuki durumlarda farklı şekillerde gerçekleşebilir. En yaygın olarak karşılaşılan durumlar miras paylaşımı ve boşanmada mal paylaşımıdır. Her iki durumu da ayrı ayrı ele alalım:

1. Miras Paylaşımı:

Miras paylaşımı, bir kişinin vefatı üzerine malvarlığının yasal mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağını ifade eder. Bu süreç, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre yürütülür ve aşağıdaki faktörlere göre değişiklik gösterir:

  • Vasiyetname Varlığı: Eğer vefat eden kişi (muris) bir vasiyetname bırakmışsa, mal paylaşımı öncelikle bu vasiyetnameye göre yapılır. Ancak, vasiyetname yasal mirasçıların haklarını ihlal edemez.
  • Yasal Mirasçılar: Vasiyetname yoksa, miras yasal mirasçılar arasında paylaştırılır. Yasal mirasçılar, murisin eşi, çocukları, anne babası ve kardeşleridir.
  • Miras Pay Oranları: Yasal mirasçıların pay oranları kanunda belirtilmiştir. Örneğin:
    • Murisin eşi ve çocukları varsa, eş mirasın 1/4'ünü, çocuklar ise kalan 3/4'ünü eşit olarak paylaşır.
    • Murisin eşi yoksa ve çocukları varsa, miras çocuklar arasında eşit olarak paylaştırılır.
    • Murisin eşi ve çocukları yoksa, anne babası mirasçı olur.
    • Daha detaylı bilgi için Miras Hukuku]([geçersiz URL kaldırıldı]) sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Önemli Not: Miras paylaşımında, miras bırakanın sadece malvarlığı değil, borçları da mirasçılara geçer.

2. Boşanmada Mal Paylaşımı:

Boşanma durumunda mal paylaşımı, evlilik birliği içinde edinilen malların eşler arasında nasıl paylaştırılacağını ifade eder. Bu süreç, eşler arasındaki mal rejimine göre belirlenir. Türk Hukuku'nda yasal mal rejimi, "edinilmiş mallara katılma rejimi"dir. Bu rejime göre:

  • Kişisel Mallar: Eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları mallar, miras yoluyla edindikleri mallar ve manevi tazminat alacakları kişisel mal olarak kabul edilir ve paylaşıma dahil edilmez.
  • Edinilmiş Mallar: Evlilik birliği içinde eşlerin çalışmaları karşılığında edindikleri mallar, edinilmiş mal olarak kabul edilir ve boşanma durumunda eşit olarak paylaşılır.
  • Mal Rejimi Sözleşmesi: Eşler evlenirken veya evlilikleri devam ederken noterde bir mal rejimi sözleşmesi yaparak, yasal rejimden farklı bir rejim (örneğin, mal ayrılığı rejimi) seçebilirler. Bu durumda, mal paylaşımı bu sözleşmeye göre yapılır.
  • Boşanmada mal paylaşımı davası, boşanma davasından ayrı olarak açılır ve "mal rejiminin tasfiyesi davası" olarak da adlandırılır. Bu dava hakkında daha fazla bilgi için ofisimiz ziyaret edebilir yada İletişim sayfamızdan bizlere ulaşabilirsiniz.

Nafaka, Türk Medeni Kanunu (TMK) ile düzenlenen ve boşanma veya ayrılık durumlarında, ekonomik olarak daha zayıf durumda olan tarafın (eş veya çocuklar) geçimini sağlamak amacıyla diğer tarafa ödenen maddi destektir. Temelde bir borçtur ve aile hukukundan doğar. Nafakanın amacı, boşanma veya ayrılık sonucunda ortaya çıkabilecek mağduriyetleri önlemek ve taraflar arasında ekonomik dengeyi korumaktır.

Nafaka Türleri:

Hukukumuzda başlıca dört tür nafaka bulunmaktadır:

  • Yoksulluk Nafakası: Boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan eşin, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, diğer eşten talep edebileceği nafakadır. Bu nafaka türü, boşanma nedeniyle yaşam standardı düşen tarafın, geçimini sürdürebilmesi için önemlidir.
  • İştirak Nafakası: Velayeti kendisine verilmeyen tarafın, çocuğun bakımı, eğitimi ve diğer giderlerine katkıda bulunmak amacıyla ödediği nafakadır. Çocuğun menfaatini korumayı amaçlar ve çocuğun reşit olmasına kadar devam edebilir.
  • Tedbir Nafakası: Dava süresince, tarafların ve çocukların geçimini sağlamak amacıyla mahkeme tarafından geçici olarak hükmedilen nafakadır. Dava sonuçlanana kadar geçerlidir.
  • Yardım Nafakası: TMK'da düzenlenen ve altsoy, üstsoy ve kardeşler arasında, yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan kişiye ödenen nafakadır.

Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?

Nafaka miktarı, tarafların ekonomik durumları, ihtiyaçları, kusur oranları, yaşam standartları ve çocuğun ihtiyaçları gibi faktörler göz önünde bulundurularak mahkeme tarafından belirlenir. Kesin bir formül olmamakla birlikte, hakim somut olayın özelliklerine göre adil bir karar vermeye çalışır.

Nafaka Ne Kadar Süreyle Ödenir?

  • Yoksulluk nafakası: Süresiz olarak hükmedilebilir. Ancak, nafaka alacaklısının evlenmesi, ekonomik durumunun iyileşmesi veya nafaka borçlusunun ekonomik durumunun kötüleşmesi gibi durumlarda mahkeme kararıyla kaldırılabilir veya azaltılabilir.
  • İştirak nafakası: Çocuğun reşit olmasına kadar devam eder. Ancak, çocuğun eğitimi devam ediyorsa veya özel bir durumu varsa, reşit olduktan sonra da devam edebilir.
  • Tedbir nafakası: Dava süresince ödenir ve davanın sonuçlanmasıyla sona erer.

Önemli Not: Nafaka davaları karmaşık hukuki süreçlerdir. Hak kaybına uğramamak için bir avukata danışmanız önemlidir. Büromuz, nafaka davaları konusunda size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. Aile Hukuku sayfamızı ziyaret ederek daha fazla bilgi edinebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

Evlilik sözleşmesi, resmi adıyla mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya evlendikten sonra eşlerin, evlilik birliği içinde ve evliliğin sona ermesi durumunda mallarının nasıl yönetileceğini ve paylaşılacağını belirledikleri yasal bir sözleşmedir. Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu sözleşme, eşlerin malvarlıkları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını ve olası bir boşanma durumunda haklarının korunmasını sağlar.

Neden Evlilik Sözleşmesi Yapılmalı?

Evlilik sözleşmesi, özellikle aşağıdaki durumlarda önemlidir:

  • Mal Ayrılığı İsteniyorsa: Yasal olarak varsayılan edinilmiş mallara katılma rejiminden farklı bir mal rejimi (örneğin, mal ayrılığı rejimi) seçmek isteyen çiftler için gereklidir.
  • Miras Haklarının Korunması: Özellikle önceki evliliklerden çocuklar varsa, miras haklarının korunması ve olası anlaşmazlıkların önlenmesi açısından önemlidir.
  • İşletme Sahipleri: İşletme sahipleri, şirketlerinin ve ticari varlıklarının evlilik birliğinden etkilenmemesi için evlilik sözleşmesi yapabilirler.
  • Borçlardan Korunma: Eşlerden birinin borçlarından diğerinin etkilenmemesi için mal ayrılığı rejimini tercih etmek önemlidir.
  • Maddi Güvenlik: Evlilik birliğinin sona ermesi durumunda, tarafların maddi haklarının adil bir şekilde korunmasını sağlar.

Evlilik Sözleşmesi Nasıl Yapılır?

Evlilik sözleşmesi, noterde resmi olarak düzenlenir. Sözlü olarak yapılan anlaşmalar geçerli değildir. Sözleşmede, seçilen mal rejimi, malların nasıl yönetileceği, borçların paylaşımı gibi konular detaylı bir şekilde belirtilir. Evlenme başvurusu sırasında evlendirme memuruna yazılı bildirimde bulunarak da mal rejimi seçilebilir.

Başlıca Mal Rejimleri Nelerdir?

Türk Medeni Kanunu'nda dört temel mal rejimi bulunmaktadır:

  • Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi (Yasal Rejim): Evlilik birliği içinde edinilen malların boşanma durumunda eşit olarak paylaşılmasını öngörür.
  • Mal Ayrılığı Rejimi: Eşlerin evlilik öncesi ve evlilik sırasında edindikleri mallar kendilerine ait kalır.
  • Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimi: Evlilik birliği içinde edinilen malların bir kısmı boşanma durumunda paylaşılırken, bir kısmı kişisel mal olarak kalır.
  • Mal Ortaklığı Rejimi: Eşlerin tüm malları ortak mülkiyete girer.

Evlat edinme, çocuk sahibi olmak isteyen ancak biyolojik olarak bu imkana sahip olmayan veya koruma ihtiyacı olan bir çocuğa aile olmak isteyen kişiler için önemli bir hukuki süreçtir. Türkiye'de evlat edinme süreci, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (ASHB) ve mahkemeler aracılığıyla yürütülür ve belirli yasal şartlara tabidir. Süreç genel olarak şu adımlardan oluşur:

1. Başvuru ve Ön Değerlendirme:

  • Evlat edinmek isteyen kişiler, ikamet ettikleri ildeki Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne (ASHİM) başvuruda bulunurlar. Başvuruda, evlat edinmek isteyenlerin kişisel bilgileri, aile yapıları, sosyoekonomik durumları ve motivasyonları gibi bilgiler yer alır.
  • ASHİM, başvuru sahipleriyle görüşmeler yapar ve gerekli belgeleri (nüfus kayıt örneği, adli sicil kaydı, sağlık raporu vb.) talep eder. Bu aşamada, başvuru sahiplerinin evlat edinmeye uygun olup olmadıkları ön değerlendirmeden geçirilir.

2. Sosyal İnceleme ve Eğitim:

  • Ön değerlendirmeyi geçen başvuru sahipleri için sosyal inceleme süreci başlar. Bu süreçte, sosyal hizmet uzmanları başvuru sahiplerinin ev ortamlarını, aile ilişkilerini, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve motivasyonlarını detaylı bir şekilde incelerler.
  • Başvuru sahipleri, evlat edinme konusunda bilgilendirici ve eğitici programlara katılırlar. Bu programlar, evlat edinmenin psikolojik, sosyal ve hukuki boyutlarını ele alır.

3. Çocuk Eşleştirme ve Geçici Bakım:

  • Sosyal inceleme ve eğitim sürecini başarıyla tamamlayan başvuru sahipleri, uygun bir çocukla eşleştirilirler. Bu eşleştirme, çocuğun ihtiyaçları ve başvuru sahiplerinin özellikleri dikkate alınarak yapılır.
  • Eşleştirme sonrasında, çocuk başvuru sahiplerinin yanına geçici olarak yerleştirilir. Bu döneme "geçici bakım süreci" denir ve genellikle bir yıl sürer. Bu süreçte, sosyal hizmet uzmanları aileye destek olmaya devam ederler.

4. Mahkeme Kararı ve Kesinleşme:

  • Geçici bakım sürecinin sonunda, sosyal hizmet uzmanlarının olumlu raporu ve başvuru sahiplerinin talebi üzerine, mahkeme evlat edinme kararını verir.
  • Mahkeme kararıyla evlat edinme kesinleşir ve çocuk, evlat edinenlerin nüfusuna kaydedilir. Bu andan itibaren, evlat edinilen çocuk ile evlat edinenler arasında biyolojik bir bağ olmasa da, hukuki olarak tam bir anne-baba-çocuk ilişkisi kurulmuş olur.

Önemli Notlar:

  • Evlat edinme süreci, her ailenin ve her çocuğun özel durumuna göre farklılık gösterebilir.
  • Evlat edinme şartları, Türk Medeni Kanunu ve ilgili yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu şartlar arasında, evlat edinenlerin belirli yaşta olmaları, evli olmaları (veya belirli bir süre birlikte yaşamış olmaları), belirli bir gelir düzeyine sahip olmaları ve çocuğun menfaatine uygun bir ortam sunabilmeleri gibi koşullar yer alır.

Avukatlık Büromuzun Hizmetleri:

Avukatlık büromuz, evlat edinme süreciyle ilgili her aşamada hukuki danışmanlık ve destek hizmeti sunmaktadır. Bu hizmetler arasında, başvuru sürecinin takibi, gerekli belgelerin hazırlanması, mahkeme sürecinde temsil ve diğer hukuki konularda danışmanlık yer alır.

İletişim:

Evlat edinme süreci hakkında daha detaylı bilgi almak veya hukuki danışmanlık hizmetlerimizden yararlanmak için İletişim sayfamızı ziyaret edebilir veya bizimle doğrudan iletişime geçebilirsiniz.

Aile içi şiddet, ne yazık ki toplumumuzda sıkça karşılaşılan ve mağdurları derinden etkileyen bir sorundur. Bu tür bir durumla karşı karşıya kalan bireylerin atması gereken adımlar hem kendi güvenlikleri hem de hukuki süreçlerin başlatılması açısından büyük önem taşır.

Öncelikle Güvenlik:

  • Kendinizi Güvenceye Alın: Şiddet anında veya şiddet tehdidi altındayken, önceliğiniz kendinizin ve varsa çocuklarınızın güvenliğini sağlamak olmalıdır. Mümkünse, şiddet ortamından uzaklaşın ve güvenli bir yere gidin.
  • Acil Durum Hattını Arayın: Can güvenliğiniz tehlikedeyse, derhal 112 Acil Çağrı Merkezi'ni (Polis İmdat, Ambulans) arayın.

Hukuki ve Sosyal Destek:

  • Şikayette Bulunun: En yakın polis veya jandarma karakoluna, Cumhuriyet Başsavcılığı'na veya Aile Mahkemesi'ne başvurarak şikayette bulunabilirsiniz. Şikayetinizde yaşadığınız şiddeti detaylı bir şekilde anlatın ve varsa delillerinizi (fotoğraf, video, tıbbi rapor vb.) sunun.
  • ALO 183'ü Arayın: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın ALO 183 Aile, Kadın, Çocuk ve Engelli Sosyal Hizmet Danışma Hattı'nı arayarak destek ve danışmanlık alabilirsiniz.
  • Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi'ne (ŞÖNİM) Başvurun: ŞÖNİM'ler, şiddet mağdurlarına psikolojik, sosyal ve hukuki destek sağlayan kuruluşlardır. Bulunduğunuz ildeki ŞÖNİM'e başvurarak yardım alabilirsiniz.
  • Kadın Sivil Toplum Kuruluşlarından Destek Alın: Mor Çatı, Kadın Dayanışma Vakfı gibi kadın sivil toplum kuruluşları, şiddet mağdurlarına hukuki ve psikolojik destek sağlamaktadır. Bu kuruluşlarla iletişime geçerek destek alabilirsiniz.
  • Darp Raporu Alın: Şiddete maruz kaldıktan sonra en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak darp raporu almanız, hukuki süreçte önemli bir delil olacaktır.
  • 6284 Sayılı Kanun'dan Yararlanın: 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddet mağdurlarını korumaya yönelik çeşitli tedbirler içermektedir. Bu kanun kapsamında koruma talebinde bulunabilirsiniz.

Hukuki Süreç:

  • Avukata Başvurun: Bir avukata danışarak hukuki haklarınız hakkında bilgi alabilir ve dava sürecini başlatabilirsiniz. Aile içi şiddet davaları, uzmanlık gerektiren bir alan olduğundan, deneyimli bir avukatla çalışmanız önemlidir. Bu konuda destek almak için bizimle iletişime geçebilir, Daha fazla bilgi almak için Aile Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Önemli Not: Şiddetin hiçbir türü kabul edilemez. Şiddete maruz kalmak sizin suçunuz değildir. Yardım istemekten çekinmeyin.

Miras hukuku, bir kişinin ölümü (mirasbırakanın vefatı) veya gaipliği durumunda, bu kişinin malvarlığının (tereke) kimlere ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Başka bir deyişle, mirasbırakanın geride bıraktığı tüm haklar, alacaklar, borçlar ve malvarlığı değerlerinin mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağını belirler. Bu paylaştırma, yasal düzenlemelere ve mirasbırakanın vasiyetnamesine göre yapılır.

Miras hukuku, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) üçüncü kitabında düzenlenmiştir ve başlıca şu konuları kapsar:

  • Mirasın Açılması: Mirasbırakanın ölümüyle miras kendiliğinden açılır.
  • Mirasçılar: Yasal mirasçılar (kan bağı olanlar ve eş) ve atanmış mirasçılar (vasiyetname ile belirlenenler) olmak üzere iki tür mirasçı vardır.
  • Mirasın Reddi: Mirasçıların mirası kabul etmeme hakkı.
  • Terekenin Tespiti ve Paylaşımı: Mirasbırakanın malvarlığının belirlenmesi ve mirasçılar arasında paylaştırılması.
  • Vasiyetname: Mirasbırakanın ölümünden sonra geçerli olacak iradesini yazılı olarak beyan etmesi.
  • Miras Davaları: Miras paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıkların çözümü için açılan davalar.

Neden Miras Hukuku Önemlidir?

Miras hukuku, kişilerin vefatı sonrası malvarlıklarının adil ve yasal bir şekilde dağıtılmasını sağlayarak olası anlaşmazlıkları önlemeyi amaçlar. Bu nedenle, miras hukuku konusunda bilgi sahibi olmak ve gerektiğinde bir avukattan profesyonel destek almak son derece önemlidir.

Miras paylaşımı, bir kişinin vefatı üzerine mal varlığının yasal mirasçıları arasında nasıl bölüştürüleceğini ifade eder. Türkiye'de miras paylaşımı, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre düzenlenir ve genellikle iki şekilde gerçekleşir:

  • Yasal Miras Paylaşımı: Miras bırakanın bir vasiyeti yoksa, miras yasal mirasçılar arasında kanunda belirtilen oranlara göre paylaşılır. Yasal mirasçılar, miras bırakanın altsoyu (çocukları, torunları), eşi, anne ve babası, büyük anne ve büyük babasıdır. Miras payları, mirasçıların miras bırakanla olan yakınlık derecesine göre değişir. Örneğin, miras bırakanın eşi ve çocukları varsa, eş mirasın 1/4'ünü, çocuklar ise kalan 3/4'ünü eşit olarak paylaşır. Eş hayatta değilse, tüm miras çocuklar arasında eşit olarak bölünür. Anne ve babanın miras payı ise, miras bırakanın eşi ve çocuklarının olup olmamasına göre değişiklik gösterir.
  • Vasiyetname ile Miras Paylaşımı: Miras bırakan, hayattayken bir vasiyetname düzenleyerek mal varlığının nasıl paylaşılacağını belirleyebilir. Ancak, vasiyetname ile yapılan paylaştırmada saklı pay hükümleri dikkate alınmalıdır. Saklı pay, bazı yasal mirasçıların (örneğin, altsoy ve eş) miras üzerinden kanunen sahip olduğu minimum paydır. Miras bırakan, vasiyetnamesiyle bu saklı payları ihlal edemez.

Miras Paylaşımında Dikkat Edilmesi Gerekenler:

  • Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı): Miras paylaşımı için öncelikle bir mirasçılık belgesi alınması gerekir. Bu belge, mirasçıları ve miras paylarını gösterir. Sulh Hukuk Mahkemesi'nden veya noterden alınabilir.
  • Miras Taksim Sözleşmesi: Mirasçılar, aralarında anlaşarak bir miras taksim sözleşmesi yapabilirler. Bu sözleşme ile mirasın nasıl paylaşılacağını serbestçe kararlaştırabilirler. Sözleşmenin yazılı olması ve tüm mirasçıların katılımı gereklidir.
  • Miras Paylaşımı Davası: Mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda, miras paylaşımı davası açılabilir. Bu dava, Sulh Hukuk Mahkemesi'nde görülür.
  • Mirasın Reddi: Mirasçılar, mirası reddetme hakkına sahiptir. Mirasın reddi, belirli bir süre içinde Sulh Hukuk Mahkemesi'ne yazılı bir beyanla yapılır. Bu konu Miras reddedilebilir mi? soru başlığı altında daha detaylı cevaplandırılmıştır.

Evet, miras reddedilebilir. Türk Medeni Kanunu'nun 605. maddesine göre hem yasal mirasçılar hem de atanmış mirasçılar mirası reddetme hakkına sahiptir. Mirasın reddi, miras bırakanın vefatından sonra ve belirli bir süre içerisinde yapılmalıdır.

Mirasın Reddi Ne Anlama Gelir?

Mirasın reddi, mirasçının miras bırakanın malvarlığını ve borçlarını kabul etmemesi anlamına gelir. Yani, mirasçı miras bırakanın aktiflerini (taşınmazlar, nakit vb.) almadığı gibi, borçlarından da sorumlu olmaz.

Miras Nasıl Reddedilir?

Mirasın reddi, miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi'ne yazılı veya sözlü bir beyanda bulunarak yapılır. Bu beyan kayıtsız ve şartsız olmalıdır; yani mirasın sadece belirli bir kısmını reddetmek mümkün değildir. Red beyanı mahkeme tarafından bir tutanakla tespit edilir.

Mirasın Reddi Süresi Ne Kadardır?

Mirasın reddi için yasal süre 3 aydır (TMK m. 606). Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını öğrendikleri tarihten, vasiyetname ile atanmış mirasçılar için ise vasiyetnamenin kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak, miras bırakanın ödeme güçlüğü açıkça belli ise, miras kendiliğinden (hükmen) reddedilmiş sayılır.

Mirasın Reddi Hangi Durumlarda Önemlidir?

Mirasın reddi, özellikle miras bırakanın borçlarının alacaklarından fazla olduğu durumlarda mirasçıları korumak için önemli bir hukuki mekanizmadır. Ayrıca, mirasçı miras bırakanla arasında ciddi bir husumet varsa veya başka kişilerin mağduriyetini önlemek istiyorsa da mirası reddedebilir.

Önemli Noktalar:

  • Mirasın reddi şahsa sıkı sıkıya bağlı bir haktır.
  • Red süresi hak düşürücü bir süredir; bu sürenin geçirilmesi durumunda miras kabul edilmiş sayılır.
  • Mirasın reddi, mirasın tamamını kapsar; kısmi ret mümkün değildir.
  • Red beyanı, Sulh Hukuk Mahkemesi'ne yapılmalıdır.

Vasiyet, bir kişinin ölümünden sonra mal varlığının nasıl paylaşılacağını belirten hukuki bir belgedir. Türk Medeni Kanunu'na göre vasiyetname üç şekilde düzenlenebilir:

  • Resmi Vasiyetname: Bu vasiyetname türü, noter huzurunda iki tanık eşliğinde düzenlenir. Noter, vasiyet edenin iradesini yazılı bir belgeye döker ve tanıklar da bu belgeyi imzalar. Resmi vasiyetname, en güvenli vasiyetname türüdür çünkü noter tarafından resmi olarak kayıt altına alınır ve saklanır. Bu sayede sahtecilik veya kaybolma riskini en aza indirir.
  • El Yazılı Vasiyetname: Bu vasiyetname türünde, vasiyetnamenin tamamının (metin, tarih ve imza) vasiyet eden kişinin kendi el yazısıyla yazılması gerekir. Bilgisayar veya daktilo ile yazılmış veya başka biri tarafından yazılmış vasiyetnameler geçersizdir. El yazılı vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için ayrıca tarih ve imza içermesi zorunludur. Bu vasiyetname türü, pratik ve hızlı olsa da, resmi vasiyetnameye göre daha fazla risk içerir (örneğin, kaybolma, tahrif edilme veya okunaksız olma riski).
  • Sözlü Vasiyetname: Bu vasiyetname türü, ancak olağanüstü durumlarda (örneğin, ölüm tehlikesi altında olmak, ulaşım imkanlarının kısıtlı olması gibi) ve resmi veya el yazılı vasiyetname düzenlemenin mümkün olmadığı hallerde geçerlidir. Sözlü vasiyetname, iki tanık huzurunda yapılır ve tanıklar bu durumu bir tutanakla belgelemek zorundadır. Bu vasiyetname türü, geçici bir çözümdür ve en kısa sürede resmi veya el yazılı vasiyetname ile değiştirilmesi önerilir.

Vasiyetname Düzenlerken Dikkat Edilmesi Gerekenler:

  • Ehliyet: Vasiyetname düzenleyecek kişinin ayırt etme gücüne sahip olması, yani ne yaptığını anlayabilecek durumda olması gerekir.
  • İrade Serbestliği: Vasiyetname, vasiyet edenin özgür iradesiyle oluşturulmalıdır. Baskı, tehdit veya aldatma altında yapılan vasiyetnameler geçersizdir.
  • Yasal Sınırlar: Vasiyetname ile mirasın tamamı serbestçe dağıtılamaz. Kanunda belirli mirasçılar için saklı pay hükümleri bulunmaktadır. Bu nedenle, vasiyetname düzenlerken bir avukattan hukuki destek almak önemlidir.

Neden Bir Avukata Başvurmalısınız?

Vasiyetname düzenlemek, hukuki bilgi ve dikkat gerektiren bir süreçtir. Bir avukata başvurarak aşağıdaki konularda destek alabilirsiniz:

  • Vasiyetnamenizin yasalara uygun olarak hazırlanması
  • Saklı pay hükümleri ve diğer yasal sınırlamalar hakkında bilgi edinme
  • Vasiyetnamenizin güvenli bir şekilde saklanması
  • Vasiyetnamenizin iptal davası riskini en aza indirme

Vasiyetname ve miras hukuku konusunda daha fazla bilgi edinmek için Miras Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilir yada Çevrimiçi Danışmanlık Hizmetimizden yararlanabilirsiniz.

İş Hukuku

İş sözleşmesi, bir işçi ile bir işveren arasında kurulan ve iş ilişkisinin temelini oluşturan hukuki bir anlaşmadır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde tanımlandığı gibi, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) ise bu iş karşılığında ücret ödemeyi üstlenmesini içerir. Kısacası, işçi emeğini işverenin yönetimi altında sunarken, işveren de bu emeğin karşılığını ödemeyi taahhüt eder.

İş Sözleşmesinin Temel Unsurları:

  • İş Görme: İşçinin, işverenin talimatları doğrultusunda belirli bir işi yapmayı kabul etmesidir. Bu, sözleşmede açıkça belirtilmelidir.
  • Ücret Ödeme: İşverenin, işçinin emeğinin karşılığında belirli bir ücret ödemeyi taahhüt etmesidir. Ücretin miktarı, ödeme şekli ve zamanı sözleşmede yer almalıdır.
  • Bağımlılık: İşçinin, işverenin yönetimi ve denetimi altında çalışmasıdır. Bu, işçi ile işveren arasındaki hiyerarşik ilişkiyi ifade eder.

İş Sözleşmesinin Türleri:

İş sözleşmeleri, çeşitli kriterlere göre farklı türlere ayrılabilir:

  • Belirli Süreli İş Sözleşmesi: Belli bir süre için yapılan sözleşmelerdir. İşin bitiş tarihi önceden bellidir veya belirli bir işin tamamlanmasıyla sona erer. Örneğin, bir proje için yapılan sözleşme.
  • Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi: Herhangi bir bitiş tarihi olmayan ve iş ilişkisinin devamlılığını öngören sözleşmelerdir. 
  • Tam Süreli İş Sözleşmesi: Haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğu ve İş Kanunu'nda belirtilen normal çalışma süresine uygun olan sözleşmelerdir. 
  • Kısmi Süreli İş Sözleşmesi (Part-time): Haftalık çalışma süresinin tam süreli çalışmaya göre daha az olduğu sözleşmelerdir. 

İş Sözleşmesinin Önemi:

İş sözleşmesi, hem işçi hem de işveren için önemli hak ve yükümlülükler içerir. Bu sözleşme sayesinde:

  • İşçi hakları güvence altına alınır.
  • İşveren ve işçi arasındaki olası anlaşmazlıkların önüne geçilir.
  • İş ilişkisinin yasal çerçevesi belirlenir.

Önemli Not: İş sözleşmesinin yazılı olması, özellikle belirli süreli iş sözleşmelerinde zorunludur. Ancak, belirsiz süreli iş sözleşmeleri sözlü olarak da yapılabilir. Buna rağmen, her iki tarafın haklarının korunması açısından yazılı bir sözleşme yapılması tavsiye edilir.

Daha Fazla Bilgi: İş hukuku ve iş sözleşmeleri hakkında daha detaylı bilgi için İş Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, İletişim sayfamızdan bize ulaşarak hukuki danışmanlık hizmeti alabilirsiniz.

Kıdem tazminatı, işçinin belirli bir süre aynı işyerinde çalıştıktan sonra iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi veya işçi tarafından haklı bir nedenle feshedilmesi durumunda, kanun gereği işçiye ödenen bir tazminattır. Bir nevi işçinin o işyerindeki emeğinin karşılığı olarak düşünebiliriz. 

Kıdem Tazminatının Şartları Nelerdir?

Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için bazı şartların sağlanması gerekmektedir:

  • En Az Bir Yıl Çalışma: İşçinin aynı işveren nezdinde en az bir yıl süreyle çalışmış olması gerekmektedir. Bu bir yıllık süre, aralıklı çalışmalar olsa bile, son iş sözleşmesinin başlangıç tarihinden itibaren hesaplanır.
  • İş Sözleşmesinin Belirli Şekilde Sona Ermesi: İş sözleşmesinin belirli şekillerde sona ermesi gerekmektedir. Bunlar başlıca şunlardır:
    • İşveren tarafından haklı bir neden olmaksızın fesih
    • İşçi tarafından haklı bir nedenle fesih (Örneğin, işverenin ücreti ödememesi, mobbing uygulaması vb.)
    • Askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrılma
    • Emeklilik nedeniyle işten ayrılma
    • Kadın işçinin evlenmesi nedeniyle işten ayrılması (Evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde)
    • İşçinin ölümü
  • İş Kanunu Kapsamında Olma: İşçinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalışıyor olması gerekmektedir.

Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Kıdem tazminatı hesaplanırken, işçinin son brüt ücreti esas alınır. Her tam çalışma yılı için bir brüt ücret tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oranda ödeme yapılır. Örneğin, 3 yıl 6 ay çalışan bir işçi için 3,5 brüt maaş tutarında kıdem tazminatı ödenir.

Kıdem Tazminatına Dahil Edilmeyen Ödemeler:

Kıdem tazminatı hesaplanırken bazı ödemeler brüt ücrete dahil edilmez. Bunlar şunlardır:

  • Yemek yardımı
  • Yol yardımı
  • Aile yardımı
  • Çocuk yardımı
  • İkramiye (düzenli ödenmiyorsa)
  • Prim (düzenli ödenmiyorsa)

Kıdem Tazminatından Yapılan Kesintiler:

Kıdem tazminatından sadece damga vergisi kesintisi yapılır. Başka herhangi bir vergi veya kesinti uygulanmaz.

Önemli Not: Kıdem tazminatı konusunda daha detaylı bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için bir avukata danışmanız önemlidir. Büromuz, iş hukuku alanında size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

İşten çıkarma, işveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilmesi anlamına gelir ve İş Kanunu tarafından belirli kurallara bağlanmıştır. İşverenlerin keyfi olarak işçi çıkarması mümkün değildir. İşten çıkarma nedenleri genel olarak iki ana kategoriye ayrılır:

  • Haklı Nedenle Fesih: İş Kanunu'nun 25. maddesinde belirtilen durumlarda işveren, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. Bu durumlar şunlardır:

    • Sağlık Nedenleri: İşçinin sağlık durumunun işini yapmasına engel olması ve bu durumun doktor raporuyla belgelenmesi. Örneğin, uzun süreli hastalık veya iş kazası sonucu iş göremezlik.
    • Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Aykırılık: İşçinin işverene veya işyerine karşı ahlaka aykırı davranışlarda bulunması. Örneğin, hırsızlık, güveni kötüye kullanma, işverene hakaret, iş arkadaşlarını taciz etme.
    • Zorlayıcı Nedenler: İşyerinde işin durmasını gerektiren beklenmedik olayların ortaya çıkması. Örneğin, doğal afetler, yangın, salgın hastalıklar.
  • Geçerli Nedenle Fesih: İş Kanunu'nun 18. ve devamı maddelerinde belirtilen durumlarda işveren, iş sözleşmesini geçerli bir nedenle feshedebilir. Bu nedenler, işçinin davranışlarından veya işyerinin gereklerinden kaynaklanabilir:

    • İşçinin Davranışlarından Kaynaklanan Nedenler: İşçinin performansının yetersiz olması, işe sık sık geç gelmesi veya devamsızlık yapması, işini özensiz yapması.
    • İşyerinin Gereklerinden Kaynaklanan Nedenler: İşletmesel kararlar sonucu işyerinde personel azaltılması, ekonomik kriz, teknolojik değişiklikler.

Önemli Notlar:

  • İş Güvencesi: 30 veya daha fazla işçi çalıştıran ve en az 6 aylık kıdemi olan işçiler iş güvencesi kapsamındadır. Bu işçilerin işten çıkarılması için geçerli bir nedenin olması gerekir. Aksi takdirde, işçi işe iade davası açabilir.
  • İhbar ve Kıdem Tazminatı: Haklı nedenle fesih dışında, işveren işçiye ihbar tazminatı ödemekle yükümlüdür. Belirli şartları sağlayan işçiler kıdem tazminatına da hak kazanabilir.
  • SGK İşten Çıkış Kodları: İşten çıkarma nedenleri SGK'ya bildirilirken belirli kodlar kullanılır. Bu kodlar, işten çıkarmanın nedenini ve sonuçlarını (örneğin, tazminat hakkı) etkileyebilir. SGK işten çıkış kodları hakkında detaylı bilgi için SGK İşten Çıkış Kodları sayfasını ziyaret edebilirsiniz. 

İş kazası, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda tanımlandığı üzere, sigortalının işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada gördüğü iş veya işin gereği nedeniyle aniden ve dıştan meydana gelen bir etkenle bedenen veya ruhen zarara uğramasına neden olan olaydır. Bu tanım, iş kazasının sadece işyerinde değil, işin yürütülmesiyle ilgili herhangi bir yerde meydana gelebileceğini de kapsar.

Bir olayın iş kazası olarak değerlendirilmesi için şu unsurların bir arada bulunması gerekir:

  • Sigortalılık: Kazayı geçiren kişinin 5510 sayılı Kanun'a göre sigortalı sayılması gerekmektedir.
  • Kaza: Ani ve beklenmedik bir olayın meydana gelmesi gerekmektedir. Bu, bir düşme, yaralanma, zehirlenme veya başka bir fiziksel veya ruhsal travma olabilir.
  • Zarar: Sigortalının kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması gerekmektedir. Bu zarar, geçici bir rahatsızlıktan kalıcı bir sakatlığa veya ölüme kadar değişebilir.
  • İlliyet Bağı: Kaza ile sigortalının uğradığı zarar arasında bir neden-sonuç ilişkisi (illiyet bağı) bulunmalıdır. Yani, zarar kazanın doğrudan bir sonucu olmalıdır.

İş kazası olarak kabul edilen durumlar şunlardır:

  • İşyerinde meydana gelen kazalar.
  • İşin yürütülmesi sırasında, işyeri dışında meydana gelen kazalar (örneğin, bir iş seyahati sırasında).
  • İşveren tarafından görevlendirilen bir işte meydana gelen kazalar.
  • İşyerine gidiş geliş sırasında, işverenin sağladığı bir araçla veya işverenin talimatıyla kullanılan bir araçla meydana gelen kazalar.
  • Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanda meydana gelen kazalar.

İş kazalarının değerlendirilmesi ve hukuki süreç şu adımları içerir:

  1. Kazanın Bildirilmesi: İş kazası meydana geldiğinde, işveren tarafından derhal Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, işçi de durumu işverene ve sağlık kuruluşuna bildirmelidir.
  2. Sağlık Raporu: Kazazedeye bir sağlık raporu düzenlenir. Bu rapor, kazanın türünü, sonuçlarını ve tedavi sürecini içerir.
  3. SGK İncelemesi: SGK, kazanın iş kazası olup olmadığını inceler ve bir karar verir.
  4. Hukuki Süreç: İş kazası sonucu zarara uğrayan işçi, işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ayrıca, SGK tarafından iş göremezlik ödeneği ve diğer sosyal güvenlik hakları da sağlanabilir.

İş güvencesi, 4857 sayılı İş Kanunu ile işçilerin işveren karşısında korunmasını amaçlayan bir düzenlemedir. Temel amacı, işverenin keyfi ve haksız fesihlerine karşı işçilerin işlerini korumak ve iş ilişkisinin sürekliliğini sağlamaktır. İş güvencesi sayesinde, belirli şartları taşıyan işçiler, işveren tarafından geçerli bir neden olmaksızın işten çıkarılamazlar. Haksız bir fesih durumunda ise, işe iade davası açarak işlerine geri dönebilirler ve belirli tazminat hakları elde edebilirler.

İş Güvencesinin Temel Unsurları ve Şartları:

İş güvencesinden yararlanabilmek için bazı şartların sağlanması gerekmektedir:

  • İşyerinde 30 veya Daha Fazla İşçi Çalışması: İş güvencesi hükümleri, işyerinde 30 veya daha fazla işçi çalıştıran işverenler için geçerlidir. Aynı işkolunda birden fazla işyeri olan işverenlerin toplam işçi sayısı dikkate alınır.
  • İşçinin En Az 6 Aylık Kıdemi Olması: İşçinin aynı işyerinde en az 6 aylık kıdemi bulunmalıdır. Bu süre aynı işverene bağlı farklı işyerlerinde geçen süreler de hesaba katılarak hesaplanabilir.
  • Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi: İşçinin belirsiz süreli bir iş sözleşmesi ile çalışıyor olması gerekmektedir. Belirli süreli iş sözleşmeleri bu kapsamda değildir.
  • İşveren Vekili Olmamak: İşveren vekilleri (işyerinin bütününü sevk ve idare eden, işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan kişiler) iş güvencesi kapsamı dışındadır. Örneğin, genel müdürler, müdür yardımcıları gibi.

İş Güvencesinin İşçiye Sağladığı Haklar:

  • Geçerli Neden Olmadan İşten Çıkarılamama: İşveren, işçiyi ancak geçerli bir nedenle işten çıkarabilir. Geçerli nedenler, işçinin davranışlarından veya işyerinin gereklerinden kaynaklanabilir.
  • İşe İade Davası Açma Hakkı: Haksız bir fesih durumunda, işçi işe iade davası açarak işine geri dönme hakkına sahiptir.
  • Tazminat Hakları: İşe iade davasını kazanan işçi, işe başlatılmaması durumunda tazminat almaya hak kazanır. Ayrıca, boşta geçen süre için de ücret talep edebilir.

Sendika üyeliği, işçilerin veya işverenlerin, çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlara üye olmalarıdır. Türkiye'de sendikalar, Anayasa ile güvence altına alınmış bir hak olan sendika özgürlüğünün bir sonucudur.

Sendika Üyeliğinin İşçiler Açısından Önemi:

  • Hak ve Çıkarların Korunması: Sendikalar, toplu iş sözleşmeleri yoluyla işçilerin ücretlerini, çalışma koşullarını, sosyal haklarını ve iş güvencelerini iyileştirmek için işverenlerle pazarlık yaparlar.
  • Daha Güçlü Pazarlık Konumu: Bireysel olarak pazarlık etmek yerine, sendika çatısı altında bir araya gelen işçiler, işverenler karşısında daha güçlü bir konuma sahip olurlar.
  • Hukuki Destek ve Danışmanlık: Sendikalar, üyelerine iş hukuku konularında hukuki destek ve danışmanlık hizmeti sunarlar.
  • Dayanışma ve Birlik: Sendika üyeliği, işçiler arasında dayanışma ve birlik duygusunu güçlendirir.

Sendika Üyeliği Nasıl Kazanılır?

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'na göre, bir işçinin sendikaya üye olabilmesi için belirli şartları taşıması gerekir. Sendika üyeliği genellikle e-Devlet üzerinden yapılmakta olup, üyelik başvurusu sendika tarafından 30 gün içinde reddedilmediği takdirde kabul edilmiş sayılır.

Sendika Üyeliğinin Sona Ermesi:

Sendika üyeliği, işçinin kendi isteğiyle ayrılması, sendikanın feshedilmesi veya işçinin sendika tüzüğüne aykırı davranışları nedeniyle sendikadan çıkarılması gibi durumlarda sona erebilir.

Sendika üyesi olmanın avantajları nelerdir?

Sendika üyeliği, çalışanların haklarını korumak ve geliştirmek için önemli bir araçtır. Bir sendikaya üye olmanın pek çok avantajı bulunmaktadır ve bunlar genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Daha Güçlü Müzakere Pozisyonu: Bireysel olarak bir işverenle müzakere etmek yerine, sendika aracılığıyla toplu iş sözleşmeleri yoluyla haklarınızı çok daha güçlü bir şekilde savunabilirsiniz. Bu, daha iyi ücretler, çalışma koşulları, sosyal haklar ve iş güvencesi anlamına gelebilir.
  • Hukuki Destek ve Koruma: Sendikalar, üyelerine iş hukukuyla ilgili konularda hukuki destek ve danışmanlık sağlarlar. İşten çıkarma, mobbing, ücret alacakları gibi durumlarda sendikanız size yardımcı olabilir ve haklarınızı savunabilir. 
  • Daha İyi Çalışma Koşulları: Sendikalar, üyelerinin daha iyi çalışma koşullarına sahip olmaları için mücadele ederler. Bu, daha güvenli bir çalışma ortamı, daha insancıl çalışma saatleri, yeterli dinlenme süreleri ve daha iyi sosyal olanaklar anlamına gelebilir.
  • Eğitim ve Gelişim Fırsatları: Birçok sendika, üyelerine mesleki gelişimlerine katkıda bulunacak eğitimler, seminerler ve kurslar düzenler. Bu, kariyerinizde ilerlemenize ve yeni beceriler kazanmanıza yardımcı olabilir.
  • Dayanışma ve Birlik: Sendika üyeliği, benzer koşullarda çalışan diğer insanlarla dayanışma içinde olmak ve ortak bir amaç için birlikte hareket etmek anlamına gelir. Bu, çalışanların kendilerini daha güçlü ve güvende hissetmelerini sağlar.
  • Önemli Not: Türkiye'de sendika üyeliği anayasal bir haktır ve kimse sendikaya üye olmaya veya olmamaya zorlanamaz.

Sendikadan nasıl ayrılırım?

Sendika üyeliğinden ayrılmak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili yasalarla güvence altına alınmış bir haktır. Her birey, dilediği zaman herhangi bir sendikaya üye olabilir veya üyelikten ayrılabilir. Sendikadan ayrılma (istifa) süreci, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanunlara göre sendikadan ayrılma işlemleri şu şekilde gerçekleşir:

1. Kamu Görevlileri İçin Sendikadan Ayrılma:

4688 sayılı Kanun'a göre kamu görevlileri sendikadan ayrılmak için aşağıdaki adımları izlemelidir:

  • Yazılı Bildirim: Üyelikten çekilmek isteyen kamu görevlisi, üç nüsha olarak doldurulup imzalanan üyelikten çekilme bildirimini kurumuna vermelidir. Bu bildirimde, sendika adı, üyenin adı soyadı, T.C. kimlik numarası ve istifa tarihi gibi bilgiler yer almalıdır.
  • Kurumun İşlemi: Kurum görevlisi, kayıt numarası ve tarih verilen çekilme bildiriminin bir suretini derhal üyeye vermek zorundadır. Kamu işvereni, bildirimin bir örneğini on beş gün içinde sendikaya gönderir.  
  • Çekilmenin Geçerliliği: Çekilme, kamu işverenine başvurma tarihinden başlayarak otuz gün sonra geçerli olur.  

2. İşçiler (Özel Sektör Çalışanları) İçin Sendikadan Ayrılma:

6356 sayılı Kanun'a göre işçiler sendikadan ayrılmak için aşağıdaki adımları izlemelidir:

  • e-Devlet Üzerinden Bildirim: Her üye, e-Devlet Kapısı üzerinden çekilme bildiriminde bulunmak suretiyle üyelikten çekilebilir. Bu, en yaygın ve pratik yöntemdir.
  • Yazılı Bildirim (Alternatif): e-Devlet kullanmayan veya bu imkanı olmayan işçiler için, sendikaya yazılı bir istifa dilekçesi vermek de mümkündür. Dilekçede, sendika adı, üyenin adı soyadı, T.C. kimlik numarası ve istifa tarihi gibi bilgiler yer almalıdır.
  • Sendikanın İşlemi: Sendika, istifa bildirimini aldıktan sonra gerekli işlemleri yapar ve üyeliği sonlandırır.

Önemli Notlar:

  • İstifadan Vazgeçme: Kamu görevlileri, istifa ettikten sonra 30 gün içinde kurumlarına yazılı bir dilekçe vererek istifalarından vazgeçebilirler.
  • Sendika Tüzüğü: Bazı sendikaların tüzüklerinde istifa prosedürleriyle ilgili ek hükümler bulunabilir. Bu nedenle, ilgili sendikanın tüzüğünü incelemek faydalı olabilir.
  • Hukuki Destek: Sendikadan ayrılma süreciyle ilgili herhangi bir sorun yaşamanız durumunda, bir avukata danışmanız önerilir. İletişim sayfamızdan bizimle bağlantıya geçebilirsiniz.

Toplu iş sözleşmesi (TİS), işçi sendikaları ile işverenler (veya işveren sendikaları) arasında yapılan ve işçilerin çalışma koşullarını, ücretlerini ve diğer haklarını belirleyen yazılı bir anlaşmadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmiştir.

Neden Önemlidir?

TİS, işçilerin haklarını toplu olarak korumasını ve işverenle daha dengeli bir ilişki kurmasını sağlar. Bireysel iş sözleşmelerine göre daha avantajlı hükümler içerebilir.

Temel Özellikleri:

  • Taraflar: İşçi sendikası ve işveren (veya işveren sendikası).
  • Kapsam: Çalışma koşulları (çalışma saatleri, izinler, fazla mesai vb.), ücretler, sosyal haklar (ikramiye, yemek yardımı, yol yardımı vb.), iş güvenliği ve sağlığı gibi konuları kapsar.
  • Yazılı Olma Şartı: Geçerli bir TİS için yazılı olarak yapılması zorunludur.
  • Normatif ve Düzenleyici Hükümler: TİS'ler hem iş ilişkilerini düzenleyen (normatif) hükümler içerir hem de sendika ve işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen (düzenleyici) hükümler içerir.
  • Kanuna Aykırılık Yasağı: TİS hükümleri, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.

Çeşitleri:

  • İşyeri Toplu İş Sözleşmesi: Tek bir işyerini kapsar.
  • İşletme Toplu İş Sözleşmesi: Aynı işverene ait birden fazla işyerini kapsar.
  • Grup Toplu İş Sözleşmesi: Aynı işkolunda faaliyet gösteren birden fazla işvereni kapsar.

Mobbing, iş yerinde bir veya birden fazla kişi tarafından bir çalışana yönelik sistematik olarak uygulanan psikolojik şiddet, baskı, taciz, aşağılama, tehdit ve benzeri olumsuz davranışlardır. Latince kökenli bir kelime olan "mob", kalabalık veya çete anlamına gelirken, mobbing terimi ilk olarak hayvan davranışlarını inceleyen Konrad Lorenz tarafından kullanılmıştır. İş hayatına uyarlanması ise Heinz Leymann tarafından yapılmıştır.

Mobbing, sadece işveren tarafından değil, aynı zamanda iş arkadaşları veya astlar tarafından da uygulanabilir. Önemli olan, bu davranışların süreklilik arz etmesi, sistematik olması ve mağdur üzerinde psikolojik bir baskı yaratmasıdır.

Mobbingin Belirtileri Nelerdir?

Mobbingin birçok farklı türü ve belirtisi olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Sözlü Taciz: Sürekli eleştirme, aşağılama, alay etme, küçümseme, hakaret etme.
  • İletişimi Engelleme: Çalışanı görmezden gelme, toplantılara davet etmeme, bilgi paylaşımını kısıtlama.
  • İtibar Zedeleme: Hakkında dedikodu çıkarma, asılsız suçlamalarda bulunma, küçük düşürücü davranışlar sergileme.
  • Görev Değişikliği veya İşten Uzaklaştırma: Yeteneklerine uygun olmayan görevler verme, sürekli görev yeri değiştirme, işten uzaklaştırma tehdidi.
  • Aşırı İş Yükü veya Anlamsız Görevler Verme: Yapılması imkansız görevler verme veya hiçbir anlamı olmayan, çalışanı küçük düşüren görevler verme.

Mobbingin Hukuki Boyutu

Türkiye'de mobbing, İş Kanunu, Borçlar Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında ele alınmaktadır. Mobbinge maruz kalan çalışanlar, bu duruma son verilmesini, maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Ayrıca, mobbingin ağırlığına göre iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme hakkı da doğabilir.

Mobbinge Karşı Ne Yapılabilir?

Mobbinge maruz kaldığınızı düşünüyorsanız, öncelikle bu durumu belgelemeniz önemlidir. Yaşadığınız olayları tarih ve saat belirterek not alabilir, varsa tanıkların ifadelerini kaydedebilirsiniz. Daha sonra bir avukata başvurarak hukuki destek almanız ve haklarınızı öğrenmeniz en doğrusu olacaktır.

Büromuz, mobbing davaları konusunda müvekkillerine hukuki danışmanlık ve dava takibi hizmeti vermektedir. Mobbing konusunda daha detaylı bilgi ve online hukuki destek için Çevrimiçi Danışmanlık Alsayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

Ücret alacağı, bir iş sözleşmesi veya hizmet sözleşmesi kapsamında hak edilmiş ancak ödenmemiş ücretleri ifade eder. Ücret alacağının takibi, alacaklı (çalışan veya hizmet veren) ve borçlu (işveren veya hizmet alan) arasındaki ilişkiye, alacağın türüne ve miktarına göre farklı yöntemlerle yapılabilir. Bu süreçte bir avukattan profesyonel destek almak, hak kayıplarını önlemek ve süreci hızlandırmak açısından önemlidir.

Ücret Alacağının Takip Yolları:

  1. Arabuluculuk: Dava açmadan önce arabuluculuk yoluna başvurmak, alacaklı ve borçlu arasında uzlaşma sağlanması için etkili bir yöntemdir. Arabuluculuk süreci, daha hızlı, daha az maliyetli ve taraflar arasındaki ilişkinin korunmasına yardımcı olabilir.

  2. İcra Takibi: Ücret alacağının tahsili için icra takibi başlatılabilir. İcra takibi, alacaklının icra dairesine başvurarak borçluya ödeme emri göndermesiyle başlar. Borçlu ödeme emrine itiraz etmezse, icra işlemleri devam eder ve alacak tahsil edilir. İcra takibi hakkında daha fazla bilgi için İcra Takibi sayfamızı inceleyebilirsiniz.

  3. Dava Yolu: Arabuluculuk veya icra takibi sonuç vermezse, alacaklı iş mahkemesinde dava açabilir. Dava sürecinde, alacağın varlığı ve miktarı delillerle ispatlanır. Mahkeme kararı ile alacak kesinleşir ve icra yoluyla tahsil edilebilir. İş davaları hakkında daha fazla bilgi için İş Davaları sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Ücret Alacağında Zamanaşımı:

Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Bu süre, ücretin muaccel olduğu tarihten itibaren başlar. Zamanaşımı süresinin geçmesi durumunda, alacak hakkı ortadan kalkar. Bu nedenle, ücret alacağının takibi için zamanında harekete geçmek önemlidir.

Ücret Alacağının Belgelendirilmesi:

Ücret alacağını ispatlamak için aşağıdaki belgeler kullanılabilir:

  • İş sözleşmesi
  • Ücret bordroları
  • Banka kayıtları
  • Tanık ifadeleri

Önemli Not:

Ücret alacağının takibi karmaşık bir süreç olabilir. Bu nedenle, bir avukattan hukuki destek almak, haklarınızı korumak ve süreci doğru yönetmek açısından önemlidir. Büromuz, ücret alacaklarının takibi konusunda da hizmet vermektedir. Ücret alacağı konularında danışmanlık almak için İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

İşveren sorumluluğu, işverenlerin çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini korumak, çalışma koşullarını yasal düzenlemelere uygun hale getirmek ve çalışanların haklarını gözetmekle yükümlü olmasını ifade eder. Bu sorumluluk, İş Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve diğer ilgili mevzuatlarla belirlenmiştir. Kısacası, işverenler, işyerinde güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlamakla ve çalışanlarının haklarını korumakla yükümlüdür.

İşverenlerin temel sorumlulukları şunlardır:

  • İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemleri Alma: İşverenler, işyerinde olası riskleri belirlemek, bu riskleri ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Bu önlemler arasında risk değerlendirmesi yapmak, uygun ekipman ve araç gereç sağlamak, çalışanlara gerekli eğitimleri vermek ve işyerinin düzenini sağlamak yer alır. 
  • Çalışma Koşullarını Düzenleme: İşverenler, çalışma saatlerini, dinlenme sürelerini, izinleri ve diğer çalışma koşullarını yasal düzenlemelere uygun olarak belirlemek ve uygulamakla yükümlüdür. Fazla mesai ücretlerinin ödenmesi, yıllık izinlerin kullandırılması ve diğer yasal hakların sağlanması da bu kapsamdadır.
  • Eşit Davranma Yükümlülüğü: İşverenler, çalışanlarına cinsiyet, ırk, din, dil, siyasi görüş vb. nedenlerle ayrımcılık yapmamakla yükümlüdür. Eşit işe eşit ücret ilkesi de bu sorumluluğun bir parçasıdır.
  • Kişisel Verilerin Korunması: İşverenler, çalışanlarının kişisel verilerini yasal düzenlemelere uygun olarak korumakla yükümlüdür. Bu verilerin gizliliğinin sağlanması ve izinsiz kullanımının önlenmesi gerekmektedir.
  • İş Kazası ve Meslek Hastalıklarını Önleme ve Bildirme: İşverenler, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Buna rağmen bir kaza veya hastalık meydana geldiğinde, durumu ilgili mercilere bildirmek ve gerekli kayıtları tutmak da işverenin sorumluluğundadır.
  • Çalışanların Haklarını Gözetme: İşverenler, çalışanların ücretlerini zamanında ve eksiksiz ödemek, sosyal güvenlik primlerini yatırmak ve diğer yasal haklarını korumakla yükümlüdür.

İşveren Sorumluluğunun İhlali Durumunda Ne Olur?

İşverenlerin bu sorumluluklarını ihlal etmesi durumunda, idari para cezaları, tazminat davaları ve hatta bazı durumlarda cezai sorumluluk doğabilir. Çalışanlar, haklarının ihlal edildiğini düşündüklerinde, iş mahkemelerine başvurabilirler. Bu konuda hukuki destek almak için İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.

Gayrimenkul Hukuku

Tapu, bir gayrimenkulün (arsa, arazi, ev, iş yeri vb.) kime ait olduğunu gösteren resmi ve yasal bir belgedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenir ve taşınmazın malikini (sahibini) resmi olarak tescil eder. Tapu, mülkiyet hakkının en güçlü kanıtıdır ve aksi ispatlanana kadar hukuki geçerliliğe sahiptir.

Tapunun Önemi:

  • Mülkiyetin Kanıtı: Tapu, bir gayrimenkul üzerindeki mülkiyet hakkınızı resmi olarak belgeleyen tek evraktır. Bu belge olmadan, gayrimenkul üzerinde hak iddia etmeniz mümkün değildir.
  • Hukuki Güvence: Tapu, mülkiyet hakkınızı yasal olarak korur. Tapu sayesinde, gayrimenkulünüz üzerinde başkalarının hak iddia etmesi zorlaşır.
  • Alım Satım İşlemlerinde Gereklilik: Gayrimenkul alım satım işlemlerinin geçerli olabilmesi için tapu devrinin yapılması zorunludur. Tapu devri olmadan, alım satım işlemi hukuken tamamlanmış sayılmaz.
  • İpotek ve Diğer İşlemler: Tapu, gayrimenkul üzerinde ipotek kurma, miras yoluyla devir gibi işlemler için de gereklidir.

Tapu Çeşitleri:

Farklı tapu türleri bulunmaktadır. En yaygın olanları şunlardır:

  • Kat Mülkiyeti Tapusu: Bir binadaki bağımsız bölümlerin (daire, dükkan vb.) ayrı ayrı mülkiyetini gösterir.
  • Kat İrtifakı Tapusu: Henüz tamamlanmamış bir binadaki bağımsız bölümler için verilen, ileride kat mülkiyetine dönüştürülecek olan hakları gösterir.
  • Müstakil Tapu (Arsa Tapusu): Tek bir parselin tamamının mülkiyetini gösterir.

Tapu Sicili:

Tapular, Tapu ve Kadastro Müdürlüklerinde tutulan resmi sicillerde kayıtlıdır. Tapu sicili, gayrimenkullerle ilgili tüm bilgileri içerir ve aleni bir sicildir. Yani, isteyen herkes tapu kayıtlarını inceleyebilir.

Özetle: Tapu, gayrimenkul mülkiyetinin en önemli ve resmi belgesidir. Gayrimenkul alım satım, ipotek, miras gibi tüm işlemlerde büyük önem taşır. Büromuz Gayrimenkul Hukuku alanında hizmet vermete olup sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 

Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), 634 sayılı kanun olup, apartmanlar, siteler ve benzeri toplu yaşam alanlarındaki bağımsız bölümlerin (daire, dükkan, ofis vb.) mülkiyetini, yönetimini ve bu mülkiyetle ilgili hak ve sorumlulukları düzenleyen temel yasal çerçevedir. Bu kanun, özellikle büyük şehirlerdeki yoğun yapılaşma nedeniyle ortaya çıkan kat mülkiyeti ilişkilerini düzenlemek ve olası anlaşmazlıkları önlemek amacıyla oluşturulmuştur.

Kat Mülkiyeti Kanunu'nun Temel Unsurları:

  • Bağımsız Bölüm: Bir yapıda, başlı başına kullanılmaya elverişli ve üzerinde bağımsız mülkiyet kurulabilen kısımlardır. Örneğin, bir apartmandaki her bir daire, bir iş hanındaki her bir ofis bağımsız bir bölümdür.
  • Arsa Payı: Bağımsız bölümlere, ana gayrimenkulün arsasından ayrılan paydır. Arsa payı, bağımsız bölümün büyüklüğü ve değeri ile orantılı olarak belirlenir ve kat maliklerinin ana gayrimenkul üzerindeki ortak mülkiyet haklarını ifade eder.
  • Kat Malikleri: Bir yapıda bağımsız bölümlerin malikleridir. Kat malikleri, KMK hükümleri çerçevesinde belirli hak ve sorumluluklara sahiptir.
  • Yönetim Planı: Kat maliklerinin ana gayrimenkulün yönetimiyle ilgili olarak belirledikleri kuralları içeren yazılı belgedir. Yönetim planı, kat malikleri arasındaki ilişkileri, ortak giderlerin paylaşımını, yöneticinin görevlerini ve diğer önemli konuları düzenler.
  • Kat İrtifakı: Henüz tamamlanmamış bir yapıda, bağımsız bölümler üzerinde kurulan ön mülkiyet hakkıdır. Yapı tamamlandığında kat mülkiyetine dönüşür.

Kat Mülkiyeti Kanunu Neleri Kapsar?

  • Kat mülkiyetinin kurulması ve sona ermesi
  • Kat maliklerinin hak ve borçları (örneğin, ortak giderlere katılma, ortak alanları kullanma, yönetim kararlarına uyma)
  • Ana gayrimenkulün yönetimi (örneğin, yönetici seçimi, yönetim kurulu oluşturulması, toplantılar)
  • Yönetim planının hazırlanması ve değiştirilmesi
  • Kat mülkiyetinden doğan uyuşmazlıkların çözümü

Kat Mülkiyeti Kanunu ile İlgili Sıkça Karşılaşılan Durumlar:

  • Ortak Giderlerin Ödenmemesi: Kat maliklerinin, ortak giderlere arsa payları oranında katılması zorunludur. Ödememe durumunda yasal yollara başvurulabilir.
  • Yönetim Kararlarına İtiraz: Kat malikleri, yönetim kararlarına belirli şartlar altında itiraz edebilirler.
  • Yönetim Planına Aykırı Davranışlar: Yönetim planında belirtilen kurallara aykırı davranışlar, diğer kat malikleri tarafından dava konusu edilebilir.
  • Yapı Tadilatları: Bağımsız bölümlerde ve ortak alanlarda yapılacak tadilatlar için belirli kurallar ve izinler mevcuttur.

Neden Bir Avukata Başvurmalısınız?

Kat Mülkiyeti Kanunu karmaşık bir yapıya sahip olabilir ve uygulamada çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Kat mülkiyeti ile ilgili bir sorun yaşadığınızda veya hukuki danışmanlığa ihtiyaç duyduğunuzda, büromuza başvurmanız haklarınızı korumanız açısından önemlidir.

İfraz, tapu sicilinde tek bir parsel olarak kayıtlı olan bir taşınmazın, imar planına uygun olarak birden fazla parsele ayrılması işlemidir. Başka bir deyişle, bir arsanın bölünerek daha küçük parseller haline getirilmesidir. Bu işlem sonucunda, oluşan her yeni parsel tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydedilir ve bağımsız bir tapu numarası alır.

İfrazın Amacı Nedir?

İfraz işleminin temel amacı, bir taşınmazın daha küçük parçalara bölünerek daha kolay alınıp satılabilmesini veya üzerinde farklı projelerin geliştirilebilmesini sağlamaktır. Örneğin, büyük bir arsa sahibi, arsasını ifraz ederek daha küçük parseller halinde satabilir veya her parsel üzerine farklı bir bina inşa edebilir.

İfraz Nasıl Yapılır?

İfraz işlemi belirli bir prosedürü izler ve genellikle bir harita mühendisi ve bir avukatın desteğini gerektirir. İşlem özetle şu adımlardan oluşur:

  1. Belediyeye Başvuru: İfraz talebiyle ilgili belediyeye başvurulur. İlgili imar planları ve yönetmeliklerine uygunluk kontrol edilir.
  2. Harita Hazırlığı: Bir harita mühendisi tarafından, ifraz edilecek arsanın mevcut durumu ve oluşturulacak yeni parselleri gösteren bir harita hazırlanır.
  3. Tapu Müdürlüğüne Başvuru: Gerekli belgeler (tapu, harita, belediye onayları vb.) ile birlikte ilgili tapu müdürlüğüne başvurulur.
  4. Tescil: Tapu müdürlüğü tarafından yapılan incelemeler sonucunda, ifraz işlemi uygun bulunursa, yeni parseller tapu kütüğüne tescil edilir.

İfrazın Hukuki Önemi:

İfraz işlemi, mülkiyet hakları açısından önemli sonuçlar doğurur. İfraz sonucunda oluşan her yeni parsel, bağımsız bir mülkiyet birimi haline gelir ve ayrı ayrı alınıp satılabilir, ipotek edilebilir veya üzerinde başka hukuki işlemler yapılabilir.

İfraz ve Tevhit Arasındaki Fark Nedir?

İfraz, bir parseli bölmek anlamına gelirken, tevhit ise birden fazla parseli birleştirerek tek bir parsel haline getirmek anlamına gelir. Bu iki işlem birbirinin tam tersidir.

İfraz Konusunda Uzman Desteği:

İfraz işlemi karmaşık bir süreç olabilir ve hukuki bilgi gerektirebilir. Bu nedenle, ifraz işlemi yapmayı düşünen kişilerin bir avukata danışması ve profesyonel destek alması önemlidir. Büromuz, ifraz işlemleri konusunda müvekkillerine danışmanlık ve hukuki destek hizmeti sunmaktadır. Lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin.

Cins tashihi, tapu kayıtlarında bir taşınmazın niteliğinin değiştirilmesi işlemidir. Basitçe anlatmak gerekirse, bir arsanın üzerine bina inşa edildiğinde veya mevcut bir bina yıkılıp yerine farklı bir yapı yapıldığında, tapu kayıtlarındaki bu değişikliğin resmi olarak kaydedilmesidir. Örneğin, tapuda "arsa" olarak kayıtlı bir araziye ev yaptığınızda, bu arazinin cinsinin "bina" olarak değiştirilmesi gerekir. İşte bu işleme "cins tashihi" denir.

Neden Cins Tashihi Yapılır?

Cins tashihi, tapu kayıtlarının güncel ve doğru olmasını sağlamak için zorunlu bir işlemdir. Bu işlem sayesinde:

  • Tapu kayıtları gerçeği yansıtır: Tapu sicili, taşınmazın mevcut durumunu doğru bir şekilde göstermelidir. Cins tashihi ile bu doğruluk sağlanır.
  • Yasal işlemler kolaylaşır: Taşınmazın alım satımı, ipotek işlemleri gibi yasal süreçlerde herhangi bir sorun yaşanmaması için cins tashihi önemlidir.
  • İmar durumu netleşir: Cins tashihi, taşınmazın imar planlarına uygunluğunu da gösterir.

Cins Tashihi Hangi Durumlarda Gerekir?

  • Arsa üzerine bina inşa edilmesi: Tapuda arsa olarak kayıtlı bir araziye bina yapıldığında.
  • Mevcut binanın yıkılması: Tapuda bina olarak kayıtlı bir yapının yıkılıp arsa haline getirilmesi durumunda.
  • Bina üzerinde değişiklikler yapılması: Örneğin, bir binanın kat sayısının artırılması veya kullanım amacının değiştirilmesi (konuttan işyerine dönüştürülmesi gibi) durumunda.

Cins Tashihi Nasıl Yapılır?

Cins tashihi işlemi için öncelikle ilgili belediyeden gerekli izinlerin alınması ve yapı kullanma izin belgesinin (iskan) temin edilmesi gerekir. Daha sonra, tapu müdürlüğüne gerekli belgelerle (tapu senedi, iskan belgesi, vb.) başvurulur. Tapu müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucunda, tapu kaydında gerekli değişiklikler yapılır.

Tapu işlemleri hakkında daha fazla bilgi için Tapu Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Kira sözleşmesi, bir mülk sahibinin (kiraya veren) belirli bir bedel karşılığında mülkünü (konut, işyeri vb.) bir başkasının (kiracı) kullanımına bırakmasını öngören yasal bir anlaşmadır. Türk Borçlar Kanunu'nun 299. maddesinde tanımlandığı gibi, kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.

Kira Sözleşmesinin Önemi Nedir?

Kira sözleşmesi, hem kiraya verenin hem de kiracının haklarını koruyan ve olası anlaşmazlıkların önüne geçen önemli bir belgedir. Bu sözleşme sayesinde:

  • Tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenir: Kira bedeli, ödeme koşulları, depozito, kullanım şartları gibi konular net bir şekilde ifade edilir.
  • Anlaşmazlıkların çözümü kolaylaşır: Sözleşme, olası bir ihtilaf durumunda başvurulacak bir referans noktasıdır.
  • Yasal güvence sağlar: Her iki tarafın da hakları yasal olarak korunur.

Kira Sözleşmesinde Hangi Bilgiler Yer Alır?

Kira sözleşmesinde bulunması gereken temel bilgiler şunlardır:

  • Tarafların kimlik bilgileri: Kiraya veren ve kiracının ad, soyad, T.C. kimlik numarası gibi bilgileri.
  • Kiralanan mülkün tanımı: Adresi, özellikleri (oda sayısı, metrekare vb.) ve tapu bilgileri.
  • Kira bedeli ve ödeme koşulları: Aylık veya yıllık kira bedeli, ödeme tarihi, ödeme şekli (banka havalesi, elden vb.).
  • Kira süresi: Sözleşmenin başlangıç ve bitiş tarihleri.
  • Depozito: Varsa depozito miktarı ve geri ödeme koşulları.
  • Kullanım şartları: Mülkün ne amaçla kullanılacağı, evcil hayvan beslenip beslenemeyeceği gibi konular.
  • Tarafların diğer yükümlülükleri: Bakım, onarım, vergi ödemeleri gibi konulardaki sorumluluklar.

Kira Sözleşmesi Türleri Nelerdir?

Kira sözleşmeleri, süresine göre ikiye ayrılır:

  • Belirli Süreli Kira Sözleşmesi: Belli bir süre için yapılan sözleşmelerdir. Süre sonunda kendiliğinden sona erer, ancak tarafların anlaşmasıyla yenilenebilir.
  • Belirsiz Süreli Kira Sözleşmesi: Herhangi bir süre belirtilmeyen sözleşmelerdir. Kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir. 

Kira Sözleşmesi Hazırlarken Nelere Dikkat Edilmelidir?

Kira sözleşmesi hazırlanırken bir avukattan destek almak, tarafların haklarının korunması açısından önemlidir. Dikkat edilmesi gereken bazı noktalar şunlardır:

  • Sözleşmenin tüm maddelerinin dikkatlice okunması ve anlaşılması.
  • Tarafların tüm hususlarda mutabık kalması.
  • Sözleşmenin yazılı olarak yapılması ve imzalanması.

Tahliye davası, bir mülk sahibinin (kiraya veren), kiracısını kiralanan mülkten (konut, işyeri vb.) çıkarmak için açtığı davadır. Başka bir deyişle, kiracının kira sözleşmesine aykırı davranması veya kanunda belirtilen diğer haklı sebeplerin ortaya çıkması durumunda, mülk sahibinin yasal yollara başvurarak kiracıyı mülkten çıkarma talebidir.

Tahliye Davası Hangi Durumlarda Açılır?

Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) ve ilgili diğer mevzuatta tahliye davası açılmasına olanak sağlayan çeşitli sebepler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Kira Sözleşmesinin Sona Ermesi: Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresinin bitimiyle birlikte tahliye davası açılabilir. Belirsiz süreli sözleşmelerde ise, kanunda öngörülen bildirim sürelerine uyularak tahliye talep edilebilir.
  • Kira Bedelinin Ödenmemesi: Kiracının kira bedelini zamanında ve eksiksiz olarak ödememesi durumunda, kiraya veren tahliye davası açabilir. Bu durumda, kiracıya öncelikle ihtar gönderilmesi ve belirli bir süre verilmesi gerekebilir.
  • Kiralananın Sözleşmeye Aykırı Kullanılması: Kiracının, kiralananı sözleşmede belirtilen amaç dışında kullanması (örneğin, konut olarak kiralanan bir yeri işyeri olarak kullanması) durumunda tahliye davası açılabilir.
  • Kiraya Verenin veya Yakınlarının İhtiyacı: Kiraya verenin kendisinin, eşinin, altsoyunun (çocukları, torunları) veya üstsoyunun (anne, baba, büyükanne, büyükbaba) konuta ihtiyacı olması durumunda tahliye davası açılabilir. Ancak bu ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olması gerekmektedir.
  • Yeni Malik İhtiyacı: Kiralanan mülkün yeni bir maliki olması ve kendisinin veya yakınlarının konuta ihtiyacı olması durumunda, belirli şartlar altında tahliye davası açılabilir.

Tahliye Davası Nasıl Açılır?

Tahliye davaları, Sulh Hukuk Mahkemelerinde açılır. Dava dilekçesinde, tahliye sebepleri açıkça belirtilmeli ve gerekli deliller sunulmalıdır. Dava süreci, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve mahkemenin karar vermesi aşamalarını içerir.

Tahliye süreçleri hakkında ayrıntılı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Gayrimenkul satış sözleşmesi, bir taşınmazın (ev, arsa, dükkan vb.) mülkiyetinin bir kişiden başka bir kişiye devredilmesini sağlayan yasal bir anlaşmadır. Bu sözleşme, alıcı ve satıcı arasındaki hak ve yükümlülükleri belirler ve tapu devir işleminin temelini oluşturur. Basitçe anlatmak gerekirse, bir gayrimenkulün satışı için alıcı ve satıcının anlaştığı şartları yazılı olarak belgeleyen resmi bir evraktır.

Gayrimenkul Satış Sözleşmesinin Önemi:

Gayrimenkul satış sözleşmesi, her iki taraf için de güvence sağlar ve olası anlaşmazlıkların önüne geçer. Bu sözleşme sayesinde:

  • Tarafların hakları korunur: Sözleşme, alıcının ödeme yükümlülüğünü ve satıcının mülkiyeti devretme yükümlülüğünü açıkça belirtir.
  • Satış şartları netleşir: Satış bedeli, ödeme koşulları, tapu devir tarihi gibi önemli detaylar sözleşmede yer alır.
  • Yasal bir dayanak oluşturur: Sözleşme, olası bir anlaşmazlık durumunda mahkemeye başvurulduğunda delil olarak kullanılabilir.

Gayrimenkul Satış Sözleşmesinde Bulunması Gereken Temel Unsurlar:

  • Tarafların kimlik bilgileri: Alıcı ve satıcının ad, soyad, T.C. kimlik numarası gibi bilgileri.
  • Gayrimenkulün tanımı: Taşınmazın adresi, tapu bilgileri (ada, parsel numarası), niteliği (arsa, bina vb.) gibi detaylı bilgileri.
  • Satış bedeli ve ödeme koşulları: Satış fiyatı, ödeme planı, peşinat miktarı gibi bilgiler.
  • Tapu devir tarihi: Tapu devir işleminin ne zaman yapılacağı.
  • Tarafların imzaları: Sözleşmenin geçerli olabilmesi için her iki tarafın da imzalaması gerekir.

Gayrimenkul Satış Sözleşmesi Türleri:

  • Adi Yazılı Satış Sözleşmesi: Noter huzurunda yapılmayan, tarafların kendi aralarında düzenlediği sözleşmedir. Bu tür sözleşmeler, tapu devri için yeterli değildir.
  • Resmi (Noter Tasdikli) Satış Vaadi Sözleşmesi: Noter huzurunda düzenlenen ve tapuya şerh edilebilen bir sözleşmedir. Bu sözleşme, ileride tapu devrinin yapılacağını taahhüt eder.
  • Tapuda Resmi Devir: Tapu sicil müdürlüğünde yapılan resmi devir işlemidir. Mülkiyet bu işlemle alıcıya geçer.

Önemli Hatırlatma: Unutmayın, bir avukat olarak, her zaman resmi bir satış sözleşmesi düzenlemeleri ve tapu devir işlemini Tapu Sicil Müdürlüğünde gerçekleştirmenizi tavsiye ederiz.

İpotek, bir borcun teminatı olarak bir taşınmaz üzerine konulan bir haktır. Borcun ödenmesi veya ipoteği sona erdiren diğer durumların ortaya çıkması halinde ipoteğin kaldırılması gerekir. İpoteğin kaldırılması (fekki) işlemi, tapu sicilinde gerçekleştirilir.

İpoteğin Kaldırılma Yolları:

İpoteğin kaldırılmasının birkaç yolu vardır:

  1. Borcun Ödenmesi: İpoteğin en yaygın kaldırılma yolu, ipoteğe konu olan borcun tamamının ödenmesidir. Borç ödendikten sonra, alacaklı (genellikle banka veya finans kuruluşu) tapu müdürlüğüne bir "ipotek fek yazısı" gönderir. Bu yazı, ipoteğin kaldırılması talebini içerir. Tapu müdürlüğü bu yazıya istinaden ipoteği tapu sicilinden siler.

  2. Alacaklı Tarafından Tek Taraflı Terkin Talebi: Alacaklı, borcun ödenmesinin ardından veya başka bir nedenle (örneğin, alacaktan vazgeçme) tapu müdürlüğüne tek taraflı olarak ipoteğin kaldırılması talebinde bulunabilir. Bu durumda, taşınmaz malikinin rızası aranmaz.

  3. İpoteği Sona Erdiren Diğer Durumlar: Borcu sona erdiren zamanaşımı, taşınmazın tamamen yok olması veya kamulaştırılması gibi durumlarda da ipotek kendiliğinden sona erer. Bu durumlarda, tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır.

  4. İpoteğin Kaldırılması Davası (Fek Davası): Bazı durumlarda, alacaklı ipoteği kaldırmakta isteksiz olabilir veya ipoteğin kaldırılması konusunda anlaşmazlık çıkabilir. Bu gibi durumlarda, taşınmaz maliki mahkemeye başvurarak "ipoteğin kaldırılması davası" (fek davası) açabilir. Bu dava, tapu sicilini düzeltme davası niteliğindedir. Davada yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

İpoteğin Kaldırılması Süreci:

İpoteğin kaldırılması süreci genellikle aşağıdaki adımları içerir:

  1. Borcun Ödenmesi: Borcun tamamının alacaklıya ödenmesi.
  2. Fek Yazısının Alınması: Alacaklıdan ipotek fek yazısının temin edilmesi.
  3. Tapu Müdürlüğüne Başvuru: Fek yazısı ve diğer gerekli belgelerle birlikte (tapu senedi, kimlik belgesi vb.) tapu müdürlüğüne başvurulması.
  4. Tapu Kaydının Düzeltilmesi: Tapu müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucunda ipoteğin tapu sicilinden silinmesi.

Önemli Notlar:

  • Konut veya tüketici kredilerinden doğan ipoteklerin kaldırılması davaları Tüketici Mahkemelerinde, ticari kredilerden doğan ipoteklerin kaldırılması davaları ise Ticaret Mahkemelerinde açılır.
  • İpoteğin kaldırılması davası açmadan önce bir avukata danışmanız faydalı olacaktır. Bu konuda bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Gayrimenkul üzerindeki haklar, bir taşınmaz üzerinde sahip olunan hukuki yetkileri ifade eder. Bu haklar, kişilere gayrimenkulü kullanma, ondan yararlanma, onu devretme veya üzerinde sınırlı ayni haklar kurma yetkisi verir. Temel olarak, gayrimenkul üzerindeki haklar iki ana kategoriye ayrılır: Mülkiyet Hakkı ve Sınırlı Ayni Haklar.

1. Mülkiyet Hakkı:

Mülkiyet hakkı, bir kimsenin bir gayrimenkul üzerindeki en geniş ve en kapsamlı hakkıdır. Mülkiyet sahibi, kanunların çizdiği sınırlar içinde, gayrimenkulü dilediği gibi kullanma, ondan yararlanma ve onu tasarruf etme (satma, bağışlama, ipotek etme vb.) yetkisine sahiptir. Mülkiyet hakkı, Anayasa ile güvence altına alınmıştır.

Mülkiyet Hakkının Unsurları:

  • Kullanma (usus): Mülkiyet sahibinin gayrimenkulü fiilen kullanma yetkisidir.
  • Yararlanma (fructus): Mülkiyet sahibinin gayrimenkulden gelir elde etme (kira, ürün vb.) yetkisidir.
  • Tasarruf (abusus): Mülkiyet sahibinin gayrimenkul üzerinde hukuki işlemler yapma (satma, bağışlama, ipotek etme vb.) yetkisidir.

2. Sınırlı Ayni Haklar:

Sınırlı ayni haklar, mülkiyet hakkını kısıtlayan ve başkalarına belirli yetkiler veren haklardır. Başlıca sınırlı ayni haklar şunlardır:

  • İrtifak Hakları: Bir gayrimenkulün başkası lehine belirli bir şekilde kullanılmasına izin veren haklardır. Örneğin, geçit irtifakı (bir başkasının arazisinden geçme hakkı), kaynak irtifakı (bir başkasının arazisindeki kaynaktan su alma hakkı).
  • Rehin Hakları: Bir alacağın teminatı olarak gayrimenkulün gösterilmesi durumunda kurulan haklardır. Örneğin, ipotek (bir borcun teminatı olarak gayrimenkulün gösterilmesi).
  • Sükna Hakkı (Oturma Hakkı): Bir kimsenin bir binada veya binanın bir bölümünde oturma hakkıdır. Genellikle belirli bir süre için veya ömür boyu verilir.
  • Üst Hakkı: Bir kimsenin başkasının arazisi üzerinde yapı inşa etme veya mevcut bir yapıyı kullanma hakkıdır.

Gayrimenkul üzerindeki haklar neden önemlidir?

  • Mülkiyetin korunması: Haklarınızı bilmek, mülkiyetinizi yasal olarak korumanıza yardımcı olur.
  • Yasal işlemlerin doğru yapılması: Alım satım, kiralama, ipotek gibi işlemlerin hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için hakların bilinmesi gereklidir.
  • Uyuşmazlıkların çözümü: Gayrimenkul ile ilgili uyuşmazlıklarda hakların bilinmesi, haklılığınızı savunmanıza yardımcı olur.

Gayrimenkul hukuku alanındaki uzmanlığımız hakkında daha fazla bilgi için Gayrimenkul Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Gayrimenkul değerlemesi, bir taşınmazın (ev, arsa, işyeri vb.) piyasa değerinin belirlenmesi işlemidir. Bu işlem, bir gayrimenkulün alım satımında, kredi başvurusunda, vergi hesaplamasında veya miras paylaşımında önemli bir rol oynar. Değerleme, uzmanlar tarafından çeşitli yöntemler kullanılarak yapılır ve objektif bir sonuca ulaşmayı hedefler.

Gayrimenkul Değerlemesinde Kullanılan Yöntemler:

Gayrimenkul değerlemesi yapılırken birden fazla yöntem kullanılabilir. En yaygın kullanılan yöntemler şunlardır:

  • Emsal Karşılaştırma Yöntemi: Bu yöntemde, değerlemesi yapılacak gayrimenkule benzer özelliklere sahip ve yakın zamanda satılmış olan diğer gayrimenkullerin satış fiyatları incelenir. Konum, büyüklük, yaş, yapısal özellikler gibi faktörler dikkate alınarak bir karşılaştırma yapılır ve değer tahmini oluşturulur. Bu yöntem, özellikle konut değerlemesinde sıklıkla kullanılır.
  • Maliyet Yöntemi: Bu yöntemde, gayrimenkulün yeniden inşa edilme maliyeti hesaplanır. Arsa maliyeti, inşaat maliyeti, amortisman ve diğer giderler hesaba katılarak bir değer belirlenir. Bu yöntem, özellikle yeni binalar ve özel amaçlı yapılar için uygundur.
  • Gelir Yöntemi: Bu yöntemde, gayrimenkulün gelecekteki gelir potansiyeli (kira geliri gibi) esas alınır. Beklenen gelirler ve risk faktörleri dikkate alınarak bir değer tahmini yapılır. Bu yöntem, özellikle ticari gayrimenkuller (dükkanlar, ofisler, depolar vb.) için kullanılır.

Gayrimenkul Değerlemesi Kim Tarafından Yapılır?

Gayrimenkul değerlemesi, genellikle şu kişiler veya kurumlar tarafından yapılır:

  • Lisanslı Değerleme Uzmanları: Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından lisanslandırılmış uzmanlar, profesyonel değerleme hizmeti sunarlar. Bankalar ve diğer finans kurumları genellikle kredi başvurularında bu uzmanların hazırladığı raporları kabul ederler.
  • Değerleme Şirketleri: Lisanslı değerleme uzmanlarını bünyesinde bulunduran şirketler, kurumsal ve bireysel müşterilere değerleme hizmeti verirler.
  • Bankalar: Bazı bankalar, kendi bünyelerinde değerleme uzmanları bulundurur ve kredi başvuruları için değerleme yaparlar.
  • Emlak Danışmanları: Deneyimli emlak danışmanları, piyasa bilgileri ve tecrübelerine dayanarak gayrimenkul değer tahmini yapabilirler. Ancak, bu tahminler resmi bir değerleme raporu yerine geçmez.

Gayrimenkul Değerlemesinde Dikkat Edilen Faktörler:

Değerleme uzmanları, bir gayrimenkulün değerini belirlerken birçok faktörü dikkate alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Konum: Gayrimenkulün bulunduğu bölge, ulaşım imkanları, çevredeki sosyal donatılar (okul, hastane, park vb.)
  • Büyüklük ve Özellikler: Gayrimenkulün metrekaresi, oda sayısı, katı, cephesi, manzarası gibi özellikleri
  • Yapısal Durum: Binanın yaşı, kullanılan malzemeler, yapısal sağlamlığı
  • İmar Durumu: Gayrimenkulün imar planlarındaki durumu, yapılaşma koşulları
  • Piyasa Koşulları: Bölgedeki arz ve talep dengesi, ekonomik koşullar

Gayrimenkul hukuku alanındaki uzmanlığımız hakkında daha fazla bilgi için Gayrimenkul Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

3091 sayılı Kanun, "Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun" olarak bilinir. Bu kanun, bir taşınmaz malın zilyetliğine (fiili hakimiyetine) yapılan haksız müdahalelerin ve tecavüzlerin idari yollarla hızlı bir şekilde önlenmesini amaçlar. Yani, bir kişi bir taşınmazı hukuka uygun olarak kullanırken, başkası tarafından bu kullanım engellenirse, 3091 sayılı Kanun devreye girer.

3091 Sayılı Kanun Ne İşe Yarar?

Bu kanun sayesinde, taşınmaz mal zilyetleri (örneğin, kiracılar, arazi sahipleri, kullanıcılar), mülkiyet haklarına yönelik haksız müdahalelere karşı hızlı bir şekilde koruma sağlayabilirler. Bu koruma, mahkemelere başvurmadan, idari makamlar (genellikle Kaymakamlıklar veya Valilikler) aracılığıyla sağlanır.

Müşteki ve Mütecaviz Kimlerdir?

  • Müşteki: Taşınmaz mal zilyetliğine tecavüz edildiğini iddia eden ve bu nedenle şikayette bulunan kişidir. Başka bir deyişle, hakkı ihlal edilen ve 3091 sayılı Kanun'a göre koruma talep eden kişidir. Örneğin, tarlasını eken bir çiftçi, başkasının tarlasına izinsiz girmesi nedeniyle müşteki konumundadır.
  • Mütecaviz: Taşınmaz mal zilyetliğine haksız bir şekilde müdahale eden veya tecavüzde bulunan kişidir. Örneğin, başkasının tarlasına izinsiz giren ve ekim yapan kişi mütecavizdir.

Hangi Durumlar Tecavüz Sayılır?

3091 sayılı Kanun'a göre tecavüz sayılan bazı durumlar şunlardır:

  • Bir araziden sürekli geçerek zilyedin kullanımını engellemek.
  • Başkasının arazisine izinsiz ekim veya dikim yapmak.
  • Bir binanın girişini kapatmak veya kullanımını engellemek.
  • Bir taşınmazın sınırlarını değiştirmek veya ihlal etmek.

3091 Sayılı Kanun'un Avantajları Nelerdir?

  • Hızlı Çözüm: Mahkemelere kıyasla daha hızlı bir çözüm süreci sunar.
  • Etkili Koruma: Zilyetliği haksız yere ihlal edilen kişilere etkili bir koruma sağlar.
  • İdari Yol: Mahkeme süreçlerine girmeden idari makamlar aracılığıyla çözüm imkanı sunar.

Önemli Not: 3091 sayılı Kanun, mülkiyet hakkını değil, zilyetliği korur. Yani, bir taşınmazın gerçek sahibi olmasanız bile, o taşınmazı hukuka uygun olarak kullanıyorsanız, bu kanun kapsamında korunursunuz. Kanunda sayılan hangi taraf olursanız olun (mütecaviz yada müşteki) haklarınızı öğrenmek konu hakkında hukuki danışmanlık almak için ister büromuza ziyarete gelebilir, iletişim formunu kullanarak bize ulaşabilir veya Çevrimiçi Danışmanlık Hizmeti alabilirsiniz.

Zilyetlik, bir kişinin bir eşya üzerindeki fiili hakimiyetidir. Yani, bir eşyayı doğrudan doğruya kullanma, kontrol etme ve üzerinde tasarrufta bulunma yetkisidir. Zilyetlik, mülkiyetten farklı bir kavramdır. Mülkiyet, bir eşyanın yasal sahibine aitken, zilyetlik o eşyayı fiilen elinde bulunduran kişiye aittir. Örneğin, kiraladığınız bir evde siz zilyetsinizdir, evin sahibi ise maliktir.

Zilyetlik ve Mülkiyet Arasındaki Fark Nedir?

En önemli fark, mülkiyetin bir hak, zilyetliğin ise fiili bir durum olmasıdır. Mülkiyet, bir eşyanın yasal sahibine ait olan ve onu dilediği gibi kullanma, tasarruf etme ve başkalarına devretme yetkisini içeren bir haktır. Zilyetlik ise, bu eşyayı fiilen elinde bulundurma ve kullanma durumudur. Bir kişi, bir eşyanın sahibi olmadan da zilyeti olabilir. Örneğin:

  • Kiralık bir evde oturan kiracı: Evin sahibi malik, kiracı ise zilyettir.
  • Ödünç alınan bir kitap: Kitabın sahibi malik, ödünç alan kişi ise zilyettir.

Zilyetliğin Türleri Nelerdir?

Zilyetlik, farklı şekillerde sınıflandırılabilir:

  • Asli Zilyet - Feri Zilyet: Bir eşyayı doğrudan doğruya elinde bulunduran kişi asli zilyettir. Başka birinin zilyetliği aracılığıyla eşyayı elinde bulunduran kişi ise feri zilyettir. Örneğin, kiralık ev örneğinde ev sahibi asli zilyet, kiracı feri zilyettir.
  • Doğrudan Zilyet - Dolaylı Zilyet: Eşyayı bizzat elinde bulunduran kişi doğrudan zilyettir. Eşyayı başkası aracılığıyla elinde bulunduran kişi ise dolaylı zilyettir. Örneğin, bir depoda bulunan eşyaların sahibi, eşyaları bizzat depoda bulundurmasa bile dolaylı zilyettir.
  • İyiniyetli Zilyet - Kötüniyetli Zilyet: Bir eşyayı haklı bir sebebe dayanarak elinde bulunduran kişi iyiniyetli zilyettir. Eşyayı haksız bir şekilde elinde bulunduran kişi ise kötüniyetli zilyettir.

Zilyetliğin Hukuki Sonuçları Nelerdir?

Zilyetlik, bazı hukuki sonuçlar doğurur:

  • Zilyetliğin Korunması: Zilyet, zilyetliğine yapılan saldırılara karşı hukuki yollara başvurabilir.
  • Olağanüstü Zamanaşımı ile Mülkiyet Kazanılması: Bazı durumlarda, belirli bir süre boyunca zilyet olan kişi, mülkiyeti de kazanabilir.

Mülkiyet haklarınızla ilgili daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

El atmanın önlenmesi (müdahalenin men'i) davası, bir kişinin mülkiyet hakkına sahip olduğu bir taşınır veya taşınmaz mala yönelik haksız müdahalelerin sona erdirilmesi için açılan bir davadır. Başka bir deyişle, bir malikin malını dilediği gibi kullanma, ondan yararlanma ve üzerinde tasarrufta bulunma hakkını engelleyen her türlü haksız fiilin ortadan kaldırılması için başvurulan hukuki yoldur.

El Atmanın Önlenmesi Davası Neyi Amaçlar?

Bu dava, mülkiyet hakkının güvencesi altındadır ve aşağıdaki amaçları taşır:

  • Mülkiyet hakkının korunması: Maliklerin, mallarını özgürce kullanabilmelerini sağlamak.
  • Haksız müdahalelerin engellenmesi: Başkalarının, malikin izni olmadan mal üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmasının önüne geçmek.
  • Mevcut durumun korunması: Haksız müdahale sonucu ortaya çıkan olumsuz durumların giderilmesi ve malın eski haline getirilmesi.

Hangi Durumlarda El Atmanın Önlenmesi Davası Açılabilir?

El atmanın önlenmesi davası, mülkiyet hakkına yönelik her türlü haksız müdahale durumunda açılabilir. İşte bazı örnekler:

  • Taşınmazlara yönelik müdahaleler: Birinin arazisine izinsiz girilmesi, üzerine yapı inşa edilmesi, ağaç dikilmesi, sınır ihlali yapılması gibi.
  • Taşınırlara yönelik müdahaleler: Birinin eşyasının izinsiz kullanılması, zarar verilmesi, alıkonulması gibi.
  • Gürültü, koku, duman gibi çevresel etkiler: Komşunun aşırı gürültü yapması, rahatsız edici kokular yayması gibi durumlar da el atmanın önlenmesi davasına konu olabilir.

El Atmanın Önlenmesi Davasını Kimler Açabilir?

Bu davayı, mülkiyet hakkına sahip olan malik açabilir. Ayrıca, bazı durumlarda zilyet (malı fiilen elinde bulunduran kişi) ve sınırlı ayni hak sahipleri (örneğin, intifa hakkı sahibi) de bu davayı açabilir.

El Atmanın Önlenmesi Davası Nasıl Açılır?

Bu dava, haksız müdahalenin gerçekleştiği yerdeki yetkili mahkemede açılır. Dava dilekçesinde, haksız müdahalenin ne olduğu, ne zaman gerçekleştiği ve talepler açıkça belirtilmelidir. Deliller de dilekçeye eklenmelidir.

Mülkiyet haklarınızla ilgili daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Diğer Hukuk Alanları

Hazırlık aşamasında...

Bilgilerinizi Bırakın, Sizi Arayalım!

    Bize Ulaşın
    Telefon

    0507 029 00 49

    e-M@il

    info@cerendundar.av.tr

    Adres:

    Cumhuriyet Mh. İnönü Cd. No: 66/5 Seydikemer / Muğla

    Yapay Zeka Hukuk Danışmanı Chatbot Sanal Asistan