Hukuki konularda Sıkça Sorulan Soruları (SSS) sizler için derledik. Merak ettiğiniz bir çok husus hakkında cevabı bu bölümde bulabileceksiniz. Kafanıza takılan diğer sorular için bizimle iletişim kurmaktan çekinmeyin.
Avukatlık ücretleri, birkaç faktöre bağlı olarak belirlenir ve bu faktörler şeffaf bir şekilde müvekkillerimizle paylaşılır. Ücret belirleme sürecinde dikkate aldığımız temel unsurlar şunlardır:
Özetle: Avukatlık ücretleri, TBB tarafından belirlenen asgari ücret tarifesi, davanın niteliği ve karmaşıklığı, davanın değeri (konusu para olan davalar için), avukatın deneyimi ve uzmanlığı ile harcanacak emek ve zaman gibi faktörlerin birleşimiyle belirlenir. Müvekkillerimizle ücret konusunu her zaman şeffaf bir şekilde görüşür ve yazılı bir sözleşme ile kayıt altına alırız. Böylece, her iki taraf için de netlik ve güvence sağlanır.
Vekaletname, bir kişinin (vekil eden/müvekkil), başka bir kişiyi (vekil) belirli hukuki işlemleri kendi adına yapması için yetkilendirdiğini gösteren resmi bir belgedir. Türk Borçlar Kanunu'nun 502. maddesi vekalet sözleşmesini "vekilin, vekâlet verenin bir işini görmeyi veya bir işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme" olarak tanımlar. Vekaletname, bu vekalet ilişkisinin yazılı ve resmi kanıtıdır. Başka bir deyişle, vekaletname sayesinde bir kişi, kendi yapması gereken bir işi, yetkilendirdiği kişi aracılığıyla gerçekleştirebilir.
Vekaletnamenin Önemi ve Kullanım Alanları:
Vekaletname, hukuki süreçlerde, özellikle de bir avukat aracılığıyla dava takibi, tapu işlemleri, bankacılık işlemleri, şirket işlemleri gibi birçok alanda yaygın olarak kullanılır. Örneğin, bir kişi yurt dışında yaşıyorsa veya sağlık sorunları nedeniyle mahkemeye gidemiyorsa, bir avukata vekaletname vererek davasını takip ettirebilir. Aynı şekilde, bir şirket sahibi, şirketle ilgili işlemleri yürütmesi için bir başkasına vekaletname verebilir.
Vekaletname Türleri:
Vekaletnameler, yetki kapsamlarına göre genel ve özel vekaletname olarak ikiye ayrılır:
Vekaletname Nasıl Verilir?
Vekaletname, noter huzurunda düzenlenir. Vekalet vermek isteyen kişinin, kimlik belgesi (nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport) ile notere başvurması gerekmektedir. Yurt dışında bulunan Türk vatandaşları ise bulundukları ülkedeki Türk konsolosluklarına başvurarak vekaletname düzenleyebilirler.
Avukata Vekaletname Verme:
Bir avukata vekaletname vermek, hukuki süreçlerde profesyonel destek almak için en yaygın yöntemdir. Avukata verilen vekaletname, avukatın müvekkili adına dava açma, takip etme, savunma, delil sunma gibi birçok yetkiyi kullanmasını sağlar. Avukata vekaletname verirken, vekaletnamenin kapsamının net bir şekilde belirtilmesi önemlidir.
Bir davanın ne kadar süreceği, birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterir ve bu soruya kesin bir yanıt vermek zordur. Tıpkı bir hastalığın iyileşme süresinin kişiden kişiye değişmesi gibi, her davanın kendine özgü dinamikleri vardır. Ancak, genel bir çerçeve çizmek ve süreci etkileyen faktörleri açıklamak mümkündür.
Dava Süresini Etkileyen Faktörler:
Türkiye'de Dava Süreleri Hakkında Genel Bilgiler:
Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, davaların ortalama sonuçlanma süresi 100 ila 600 gün arasında değişebilmektedir. Ancak bu ortalama bir değerdir ve her dava için geçerli değildir. Bazı davalar daha kısa sürede sonuçlanırken, bazıları daha uzun sürebilir. Örneğin, bölge idare mahkemelerinde dava süresi ortalama 70 ila 100 gün sürebilmektedir. İş davalarında ise bu süre genellikle 7 ila 14 ay arasında değişmektedir.
Bizim Yaklaşımımız:
Büromuzda, müvekkillerimizi dava süreci hakkında her zaman şeffaf bir şekilde bilgilendiririz. Dava sürecinin başından sonuna kadar müvekkillerimizle iletişim halinde olur, gelişmeler hakkında düzenli olarak bilgi veririz. Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en hızlı ve etkili şekilde korumaktır.
Dava açmak veya bir davaya taraf olmak, çeşitli masrafları beraberinde getirir. Bu masraflar genel olarak şunlardır:
Peki, bu masrafları kim öder?
Kural olarak, dava masraflarını davayı açan taraf öder. Ancak, davanın sonunda mahkeme, haklı çıkan tarafın yaptığı masrafların karşı tarafça ödenmesine karar verebilir. Bu duruma "yargılama giderlerinin karşı tarafa yüklenmesi" denir.
Yargılama Giderlerinin Karşı Tarafa Yüklenmesi:
Eğer davayı kazanırsanız, mahkeme kararıyla yapmış olduğunuz yargılama giderlerinin (harçlar, giderler ve karşı taraf vekalet ücreti dahil) karşı tarafça size ödenmesine hükmedilebilir. Bu, davanın sonucuna göre değişir. Yani, kısmen haklı çıkarsanız, masraflar da orantılı olarak paylaştırılabilir.
Vekalet Ücreti (Avukatlık Ücreti) ve "Karşı Taraf Vekalet Ücreti":
Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir:
Özetle:
Dava masraflarını ilk etapta davayı açan taraf öder. Ancak, davanın sonucuna göre, bu masrafların tamamı veya bir kısmı karşı tarafça ödenmek zorunda kalabilir. Vekalet ücreti konusunda ise, müvekkil kendi avukatına bir ücret öderken, davayı kaybeden taraf da kazanan tarafın avukatına "karşı taraf vekalet ücreti" öder.
Evet, avukatlar kesinlikle gizlilik ilkesine bağlıdır. Bu, avukatlık mesleğinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avukatlık Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlar ile güvence altına alınmıştır.
Avukatlık Kanunu'nun 36. maddesi açıkça "Avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi, gerekse Türkiye Barolar Birliği ve baro organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır." hükmünü içerir. Bu hüküm, avukatların müvekkillerinden edindikleri her türlü bilginin gizli kalmasını ve üçüncü kişilerle paylaşılmamasını sağlar. Bu gizlilik yükümlülüğü, müvekkilin izni olsa dahi devam eder. Yani, müvekkiliniz size bir bilgiyi başkasıyla paylaşmanız için izin verse bile, bazı özel durumlar dışında bu bilgiyi ifşa etmemeniz gerekir.
Avukatlar, hukuki bilgi ve deneyimleriyle bireylerin ve kurumların haklarını koruyan, onlara hukuki danışmanlık yapan ve yargı süreçlerinde temsil eden profesyonellerdir. Avukatın görevleri oldukça kapsamlıdır ve genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
Bir avukatlık ofisi, müvekkillerine geniş bir yelpazede hukuki hizmetler sunar. Temel olarak, hakların korunması, hukuki sorunların çözülmesi ve hukuki danışmanlık sağlanması amacıyla faaliyet gösterirler. Ofisimizde gerçekleştirdiğimiz başlıca işlemler şunlardır:
Ofisimizin uzmanlık alanları ve sunduğu hizmetler hakkında daha detaylı bilgi almak için Uzmanlık Alanlarımız sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, İletişim sayfamızdan bize ulaşarak sorularınızı sorabilir ve hukuki danışmanlık talebinde bulunabilirsiniz.
Ceza avukatı, ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ve müvekkillerini ceza davalarında temsil eden avukattır. Ceza hukuku, devlet ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen ve suç olarak tanımlanan eylemlerin sonuçlarını belirleyen hukuk dalıdır. Bu nedenle, ceza avukatının rolü, hem bireylerin haklarını korumak hem de adil bir yargılama sürecinin işlemesini sağlamak açısından kritik öneme sahiptir.
Ceza avukatının görevleri genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
Ceza avukatının baktığı davalar oldukça çeşitlidir. Bunlardan bazıları:
Ceza avukatı, sadece sanıkları değil, aynı zamanda suç mağdurlarını da temsil eder. Mağdurların haklarını korumak, adalet arayışlarına destek olmak ve zararlarının tazmini için hukuki süreçleri yönetmek de ceza avukatının önemli görevlerindendir.
Neden bir ceza avukatına ihtiyaç duyarsınız?
Ceza hukuku karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir alandır. Bir ceza avukatı, hukuki bilgi ve deneyimiyle müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunabilir, adil bir yargılama süreci geçirmesine yardımcı olabilir ve olası cezai yaptırımların en aza indirilmesi için çalışabilir.
Ceza davalarıyla ilgili daha fazla bilgi edinmek veya hukuki destek almak için Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
Tutuklama, bir kişinin suç işlediği şüphesi üzerine, hakkında kesin bir hüküm verilmeden önce, hakim kararıyla özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) bir "koruma tedbiri" olarak düzenlenmiştir ve en ağır koruma tedbirlerinden biridir. Tutuklama, bir ceza değildir; amacı, soruşturma ve kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak, delillerin karartılmasını önlemek ve şüpheli veya sanığın kaçmasını engellemektir.
Tutuklamanın Şartları Nelerdir?
Herhangi bir kişinin tutuklanabilmesi için belirli şartların yerine gelmesi gerekmektedir. CMK madde 100'de belirtilen bu şartlar şunlardır:
Tutuklama Kararını Kim Verir?
Tutuklama kararı, sadece hakim tarafından verilebilir. Savcı, tutuklama talebinde bulunabilir ancak kararı verecek olan merci mahkemedir.
Tutuklamaya İtiraz Mümkün müdür?
Evet, tutuklama kararına karşı itiraz mümkündür. Tutuklu kişi veya avukatı, karara karşı Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edebilir.
Özetle, tutuklama, son çare olarak başvurulan bir tedbirdir ve belirli şartların varlığı halinde uygulanabilir. Kişi özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtladığı için, hukuka uygun bir şekilde uygulanması büyük önem taşır.
İlgili Bağlantılar:
Ceza hukukunda tahliye, bir kişinin tutukluluk halinin sona ermesi veya cezasının infazının tamamlanması sonucu serbest bırakılması anlamına gelir. Tahliye, farklı şekillerde gerçekleşebilir:
Soruşturma Aşamasında Tahliye: Soruşturma aşamasında, savcılık veya sulh ceza hakimi tarafından verilen kararla tahliye mümkündür. Örneğin, delil yetersizliği, suçun unsurlarının oluşmaması veya tutuklama nedenlerinin ortadan kalkması gibi durumlarda tahliye kararı verilebilir. Bu aşamada, etkin bir savunma ve delillerin toplanması tahliye ihtimalini artırır. Bu nedenle bir ceza avukatına danışmak önemlidir.
Kovuşturma (Dava) Aşamasında Tahliye: Dava aşamasında, mahkeme tarafından verilen kararla tahliye gerçekleşebilir. Yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) gibi durumlarda tahliye kararı verilir. Ayrıca, tutukluluk halinin devamı için yeterli neden kalmaması durumunda da mahkeme tahliye kararı verebilir.
İnfaz Aşamasında Tahliye: Hükümlülük halinin sona ermesiyle de tahliye mümkündür. Cezanın tamamının infaz edilmesi, koşullu salıverme (şartlı tahliye), denetimli serbestlik gibi durumlar infaz aşamasında tahliye nedenlerindendir. Koşullu salıverme, hükümlünün cezasının belirli bir kısmını iyi halli olarak geçirmesi ve yasal koşulları taşıması halinde mümkündür. Denetimli serbestlik ise, hükümlünün cezasının bir kısmını cezaevi dışında, belirli yükümlülükler altında geçirmesidir.
İtiraz ve İstinaf Yoluyla Tahliye: Tutuklama kararlarına veya tahliye taleplerinin reddine karşı itiraz ve istinaf yollarına başvurulabilir. Bu hukuki yollar, tahliye ihtimalini artırabilir.
Tahliye Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Türk hukuk sisteminde "af" kavramı, genel af ve özel af olmak üzere iki ana başlık altında incelenir. Hangi suçların affedilebileceği, af türüne ve çıkarılan af kanununun içeriğine göre değişiklik gösterir. Bu nedenle, "hangi suçlar affedilir?" sorusuna kesin ve genel geçer bir yanıt vermek mümkün değildir. Ancak, af türlerini ve genel prensipleri açıklayarak konuya ışık tutabiliriz:
1. Genel Af:
2. Özel Af:
Af Kapsamına Girmeyen Suçlar (Genel Olarak):
Önemli Notlar:
Adli kontrol, bir kişi hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunması durumunda, tutuklama yerine uygulanan bir koruma tedbiridir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 109-115. maddelerinde düzenlenmiştir. Temel olarak, şüpheli veya sanığın belirli yükümlülüklere tabi tutularak serbest bırakılmasıdır. Bu yükümlülükler, kişinin kaçmasını, delilleri karartmasını veya suç işlemeye devam etmesini engellemeyi amaçlar.
Adli kontrolün amacı:
Adli kontrol kararı ne zaman verilir?
Adli kontrol kararı verilebilmesi için, tutuklama nedenlerinden birinin bulunması veya tutuklama yasağının bulunması gerekmektedir. Yani, hâkim, tutuklama için yeterli neden görmesine rağmen, adli kontrolün daha uygun olduğuna karar verebilir.
Adli kontrol tedbirleri nelerdir?
CMK'da belirtilen adli kontrol tedbirlerinden bazıları şunlardır:
Adli kontrol kararına itiraz:
Adli kontrol kararına karşı itiraz mümkündür. İtiraz, kararı veren mahkemeye veya bir üst mahkemeye yapılabilir.
Özetle, adli kontrol, tutuklama yerine uygulanan bir koruma tedbiridir ve belirli yükümlülükleri içerir. Bu tedbir, kişilerin özgürlüğünü korurken, kamu düzenini ve yargılamanın etkinliğini sağlamayı amaçlar.
Bir suçun mağduru olarak yaptığınız bir şikayeti geri çekmek, yani şikayetten vazgeçmek mümkündür. Ancak, şikayetin geri çekilmesinin koşulları ve sonuçları suçun türüne ve soruşturma/kovuşturma aşamasına göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, bu konuda bir avukata danışmanız önemlidir.
Şikayetten Vazgeçme Ne Anlama Gelir?
Şikayetten vazgeçme, mağdurun bir suç nedeniyle başlattığı şikayet sürecini sonlandırma iradesini beyan etmesidir. Bu beyan, soruşturmanın durdurulmasına veya açılmış bir davanın düşmesine yol açabilir.
Şikayetten Nasıl Vazgeçilir?
Şikayetten vazgeçme, genellikle yazılı bir dilekçe ile yapılır. Dilekçede, şikayetten vazgeçme kararınız açık bir şekilde ifade edilmeli ve şikayetin hangi aşamada olduğu (soruşturma veya kovuşturma), tarafların kimler olduğu ve şikayet konusunun ne olduğu gibi bilgiler yer almalıdır. Dilekçe, şikayetin yapıldığı merciye (Cumhuriyet Başsavcılığı, Kolluk Kuvvetleri veya Mahkeme) sunulur.
Şikayetten Vazgeçmenin Koşulları ve Sonuçları:
Önemli Not: Şikayetten vazgeçmenin koşulları ve sonuçları her somut olayda farklılık gösterebilir. Bu nedenle, şikayetten vazgeçmeyi düşünüyorsanız, mutlaka bir avukata danışarak hukuki destek almanız tavsiye edilir. Büromuz, ceza hukuku alanında uzman avukatlarıyla bu konuda size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret ederek uzmanlık alanlarımız hakkında daha fazla bilgi edinebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
Hukuki bir sorunla karşılaştığınızda ve yardıma ihtiyaç duyduğunuzda, birkaç farklı yoldan hukuki yardım alabilirsiniz. Bu yollar şunlardır:
Ceza davalarının ne kadar süreceği, davanın türüne, karmaşıklığına, delil durumuna, mahkemenin iş yüküne ve daha birçok faktöre bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bu nedenle, her dava için kesin bir süre vermek mümkün değildir. Ancak, genel bir çerçeve çizmek ve size daha iyi bir fikir vermek adına bazı noktalara değinebiliriz:
Genel Bir Bakış Açısıyla:
Önemli Not: Yukarıda belirtilen süreler genel bir tahmindir ve her dava için geçerli değildir. Davanızın ne kadar süreceği konusunda daha net bir bilgi almak için, bir avukata danışmanız en doğrusudur.
Ceza davalarında uygulanan temel kanunlar şunlardır:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK): TCK, hangi fiillerin suç sayıldığını ve bu suçlara karşılık gelen cezaları belirler. Ceza hukukunun temelini oluşturur ve genel hükümler ile özel hükümler olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Genel hükümler, tüm suçlar için geçerli olan ilkeleri (örneğin, suçun unsurları, ceza sorumluluğu) içerirken, özel hükümler ise belirli suç tiplerini (örneğin, hırsızlık, yaralama, cinayet) ve bunlara verilecek cezaları düzenler.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK): CMK, ceza davalarının nasıl yürütüleceğini, soruşturma ve kovuşturma aşamalarını, delil toplama yöntemlerini, savunma haklarını ve mahkeme süreçlerini düzenler. Ceza yargılamasının usul kurallarını içerir ve adil yargılanma hakkının güvencesidir.
Bunların yanı sıra, bazı özel durumlarda aşağıdaki kanunlar da uygulanabilir:
Örneğin, bir hırsızlık suçunda TCK'nın hırsızlık suçunu düzenleyen maddeleri ve CMK'nın yargılama usullerini düzenleyen maddeleri uygulanır. Terörle ilgili bir suçta ise TCK'nın ilgili maddelerinin yanı sıra Terörle Mücadele Kanunu da uygulanabilir.
Ceza hukuku oldukça karmaşık bir alandır ve her davanın kendine özgü koşulları vardır. Bu nedenle, bir ceza davasıyla karşı karşıya kaldığınızda, bir avukata danışmanız ve hukuki yardım almanız önemlidir. Büromuz, ceza hukuku alanında uzman avukatlarıyla size her türlü hukuki desteği sağlamaya hazırdır. Ceza hukuku uzmanlık alanımız hakkında daha fazla bilgi için Ceza Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Boşanma davaları, evlilik birliğinin temelinden sarsılması veya kanunda belirtilen özel nedenlerden birinin varlığı halinde açılabilir. Türk Medeni Kanunu'na göre boşanma nedenleri genel ve özel nedenler olarak ikiye ayrılır.
Genel Boşanma Nedeni: Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik)
En sık karşılaşılan boşanma nedeni, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasıdır. Bu, eşler arasında ortak yaşamı sürdürmenin artık mümkün olmaması durumunu ifade eder. Şiddetli geçimsizlik olarak da adlandırılan bu durum, pek çok farklı sebepten kaynaklanabilir. Örneğin, iletişim sorunları, farklı yaşam tarzları, aile içi şiddet, ekonomik sorunlar, aldatma şüphesi gibi durumlar evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açabilir. Bu genel neden, somut olaylara göre mahkeme tarafından değerlendirilir.
Özel Boşanma Nedenleri:
Kanunda açıkça belirtilen ve ispatı halinde boşanma sebebi sayılan özel nedenler şunlardır:
Boşanma Süreci ve Hukuki Destek
Boşanma süreci karmaşık ve zorlu olabilir. Bu nedenle, bir avukattan hukuki destek almak önemlidir. Bir "boşanma davası" açmayı düşünüyorsanız veya boşanma nedenleri hakkında daha detaylı bilgi almak istiyorsanız, büromuzla iletişime geçebilirsiniz.
Boşanma, taraflar için duygusal ve hukuki açıdan zorlu bir süreç olabilir. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken birçok önemli nokta bulunmaktadır. İşte boşanma sürecinde dikkat edilmesi gereken başlıca hususlar:
Çocuk velayeti, boşanma davalarında veya evlilik birliği dışında doğan çocukların durumunda, çocuğun bakımı, eğitimi, temsili ve yetiştirilmesi sorumluluğunun hangi ebeveynde olacağının mahkeme tarafından kararlaştırılmasıdır. Velayet kararı verilirken esas alınan temel ilke, çocuğun üstün yararıdır. Bu, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin en iyi şekilde desteklenmesi anlamına gelir.
Velayet Kararı Verilirken Dikkat Edilen Faktörler:
Velayet Türleri:
Velayet Davası Nasıl Açılır?
Velayet davası, aile mahkemesinde açılır. Bir avukat aracılığıyla dava açılması tavsiye edilir. Dava dilekçesinde, çocuğun durumu, ebeveynlerin kişisel bilgileri ve velayet talebinin gerekçeleri belirtilmelidir. Daha detaylı danışmanlık hizmeti almak için Çevrimiçi Danışmanlık Al sayfamızdan bizlere ulaşabilirsiniz.
Mal paylaşımı, farklı hukuki durumlarda farklı şekillerde gerçekleşebilir. En yaygın olarak karşılaşılan durumlar miras paylaşımı ve boşanmada mal paylaşımıdır. Her iki durumu da ayrı ayrı ele alalım:
1. Miras Paylaşımı:
Miras paylaşımı, bir kişinin vefatı üzerine malvarlığının yasal mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağını ifade eder. Bu süreç, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre yürütülür ve aşağıdaki faktörlere göre değişiklik gösterir:
Önemli Not: Miras paylaşımında, miras bırakanın sadece malvarlığı değil, borçları da mirasçılara geçer.
2. Boşanmada Mal Paylaşımı:
Boşanma durumunda mal paylaşımı, evlilik birliği içinde edinilen malların eşler arasında nasıl paylaştırılacağını ifade eder. Bu süreç, eşler arasındaki mal rejimine göre belirlenir. Türk Hukuku'nda yasal mal rejimi, "edinilmiş mallara katılma rejimi"dir. Bu rejime göre:
Nafaka, Türk Medeni Kanunu (TMK) ile düzenlenen ve boşanma veya ayrılık durumlarında, ekonomik olarak daha zayıf durumda olan tarafın (eş veya çocuklar) geçimini sağlamak amacıyla diğer tarafa ödenen maddi destektir. Temelde bir borçtur ve aile hukukundan doğar. Nafakanın amacı, boşanma veya ayrılık sonucunda ortaya çıkabilecek mağduriyetleri önlemek ve taraflar arasında ekonomik dengeyi korumaktır.
Nafaka Türleri:
Hukukumuzda başlıca dört tür nafaka bulunmaktadır:
Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?
Nafaka miktarı, tarafların ekonomik durumları, ihtiyaçları, kusur oranları, yaşam standartları ve çocuğun ihtiyaçları gibi faktörler göz önünde bulundurularak mahkeme tarafından belirlenir. Kesin bir formül olmamakla birlikte, hakim somut olayın özelliklerine göre adil bir karar vermeye çalışır.
Nafaka Ne Kadar Süreyle Ödenir?
Önemli Not: Nafaka davaları karmaşık hukuki süreçlerdir. Hak kaybına uğramamak için bir avukata danışmanız önemlidir. Büromuz, nafaka davaları konusunda size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. Aile Hukuku sayfamızı ziyaret ederek daha fazla bilgi edinebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
Evlilik sözleşmesi, resmi adıyla mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya evlendikten sonra eşlerin, evlilik birliği içinde ve evliliğin sona ermesi durumunda mallarının nasıl yönetileceğini ve paylaşılacağını belirledikleri yasal bir sözleşmedir. Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu sözleşme, eşlerin malvarlıkları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını ve olası bir boşanma durumunda haklarının korunmasını sağlar.
Neden Evlilik Sözleşmesi Yapılmalı?
Evlilik sözleşmesi, özellikle aşağıdaki durumlarda önemlidir:
Evlilik Sözleşmesi Nasıl Yapılır?
Evlilik sözleşmesi, noterde resmi olarak düzenlenir. Sözlü olarak yapılan anlaşmalar geçerli değildir. Sözleşmede, seçilen mal rejimi, malların nasıl yönetileceği, borçların paylaşımı gibi konular detaylı bir şekilde belirtilir. Evlenme başvurusu sırasında evlendirme memuruna yazılı bildirimde bulunarak da mal rejimi seçilebilir.
Başlıca Mal Rejimleri Nelerdir?
Türk Medeni Kanunu'nda dört temel mal rejimi bulunmaktadır:
Evlat edinme, çocuk sahibi olmak isteyen ancak biyolojik olarak bu imkana sahip olmayan veya koruma ihtiyacı olan bir çocuğa aile olmak isteyen kişiler için önemli bir hukuki süreçtir. Türkiye'de evlat edinme süreci, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (ASHB) ve mahkemeler aracılığıyla yürütülür ve belirli yasal şartlara tabidir. Süreç genel olarak şu adımlardan oluşur:
1. Başvuru ve Ön Değerlendirme:
2. Sosyal İnceleme ve Eğitim:
3. Çocuk Eşleştirme ve Geçici Bakım:
4. Mahkeme Kararı ve Kesinleşme:
Önemli Notlar:
Avukatlık Büromuzun Hizmetleri:
Avukatlık büromuz, evlat edinme süreciyle ilgili her aşamada hukuki danışmanlık ve destek hizmeti sunmaktadır. Bu hizmetler arasında, başvuru sürecinin takibi, gerekli belgelerin hazırlanması, mahkeme sürecinde temsil ve diğer hukuki konularda danışmanlık yer alır.
İletişim:
Evlat edinme süreci hakkında daha detaylı bilgi almak veya hukuki danışmanlık hizmetlerimizden yararlanmak için İletişim sayfamızı ziyaret edebilir veya bizimle doğrudan iletişime geçebilirsiniz.
Aile içi şiddet, ne yazık ki toplumumuzda sıkça karşılaşılan ve mağdurları derinden etkileyen bir sorundur. Bu tür bir durumla karşı karşıya kalan bireylerin atması gereken adımlar hem kendi güvenlikleri hem de hukuki süreçlerin başlatılması açısından büyük önem taşır.
Öncelikle Güvenlik:
Hukuki ve Sosyal Destek:
Hukuki Süreç:
Önemli Not: Şiddetin hiçbir türü kabul edilemez. Şiddete maruz kalmak sizin suçunuz değildir. Yardım istemekten çekinmeyin.
Miras hukuku, bir kişinin ölümü (mirasbırakanın vefatı) veya gaipliği durumunda, bu kişinin malvarlığının (tereke) kimlere ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Başka bir deyişle, mirasbırakanın geride bıraktığı tüm haklar, alacaklar, borçlar ve malvarlığı değerlerinin mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağını belirler. Bu paylaştırma, yasal düzenlemelere ve mirasbırakanın vasiyetnamesine göre yapılır.
Miras hukuku, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) üçüncü kitabında düzenlenmiştir ve başlıca şu konuları kapsar:
Neden Miras Hukuku Önemlidir?
Miras hukuku, kişilerin vefatı sonrası malvarlıklarının adil ve yasal bir şekilde dağıtılmasını sağlayarak olası anlaşmazlıkları önlemeyi amaçlar. Bu nedenle, miras hukuku konusunda bilgi sahibi olmak ve gerektiğinde bir avukattan profesyonel destek almak son derece önemlidir.
Miras paylaşımı, bir kişinin vefatı üzerine mal varlığının yasal mirasçıları arasında nasıl bölüştürüleceğini ifade eder. Türkiye'de miras paylaşımı, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre düzenlenir ve genellikle iki şekilde gerçekleşir:
Miras Paylaşımında Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Evet, miras reddedilebilir. Türk Medeni Kanunu'nun 605. maddesine göre hem yasal mirasçılar hem de atanmış mirasçılar mirası reddetme hakkına sahiptir. Mirasın reddi, miras bırakanın vefatından sonra ve belirli bir süre içerisinde yapılmalıdır.
Mirasın Reddi Ne Anlama Gelir?
Mirasın reddi, mirasçının miras bırakanın malvarlığını ve borçlarını kabul etmemesi anlamına gelir. Yani, mirasçı miras bırakanın aktiflerini (taşınmazlar, nakit vb.) almadığı gibi, borçlarından da sorumlu olmaz.
Miras Nasıl Reddedilir?
Mirasın reddi, miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi'ne yazılı veya sözlü bir beyanda bulunarak yapılır. Bu beyan kayıtsız ve şartsız olmalıdır; yani mirasın sadece belirli bir kısmını reddetmek mümkün değildir. Red beyanı mahkeme tarafından bir tutanakla tespit edilir.
Mirasın Reddi Süresi Ne Kadardır?
Mirasın reddi için yasal süre 3 aydır (TMK m. 606). Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını öğrendikleri tarihten, vasiyetname ile atanmış mirasçılar için ise vasiyetnamenin kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak, miras bırakanın ödeme güçlüğü açıkça belli ise, miras kendiliğinden (hükmen) reddedilmiş sayılır.
Mirasın Reddi Hangi Durumlarda Önemlidir?
Mirasın reddi, özellikle miras bırakanın borçlarının alacaklarından fazla olduğu durumlarda mirasçıları korumak için önemli bir hukuki mekanizmadır. Ayrıca, mirasçı miras bırakanla arasında ciddi bir husumet varsa veya başka kişilerin mağduriyetini önlemek istiyorsa da mirası reddedebilir.
Önemli Noktalar:
Vasiyet, bir kişinin ölümünden sonra mal varlığının nasıl paylaşılacağını belirten hukuki bir belgedir. Türk Medeni Kanunu'na göre vasiyetname üç şekilde düzenlenebilir:
Vasiyetname Düzenlerken Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Neden Bir Avukata Başvurmalısınız?
Vasiyetname düzenlemek, hukuki bilgi ve dikkat gerektiren bir süreçtir. Bir avukata başvurarak aşağıdaki konularda destek alabilirsiniz:
Vasiyetname ve miras hukuku konusunda daha fazla bilgi edinmek için Miras Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilir yada Çevrimiçi Danışmanlık Hizmetimizden yararlanabilirsiniz.
İş sözleşmesi, bir işçi ile bir işveren arasında kurulan ve iş ilişkisinin temelini oluşturan hukuki bir anlaşmadır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde tanımlandığı gibi, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) ise bu iş karşılığında ücret ödemeyi üstlenmesini içerir. Kısacası, işçi emeğini işverenin yönetimi altında sunarken, işveren de bu emeğin karşılığını ödemeyi taahhüt eder.
İş Sözleşmesinin Temel Unsurları:
İş Sözleşmesinin Türleri:
İş sözleşmeleri, çeşitli kriterlere göre farklı türlere ayrılabilir:
İş Sözleşmesinin Önemi:
İş sözleşmesi, hem işçi hem de işveren için önemli hak ve yükümlülükler içerir. Bu sözleşme sayesinde:
Önemli Not: İş sözleşmesinin yazılı olması, özellikle belirli süreli iş sözleşmelerinde zorunludur. Ancak, belirsiz süreli iş sözleşmeleri sözlü olarak da yapılabilir. Buna rağmen, her iki tarafın haklarının korunması açısından yazılı bir sözleşme yapılması tavsiye edilir.
Daha Fazla Bilgi: İş hukuku ve iş sözleşmeleri hakkında daha detaylı bilgi için İş Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, İletişim sayfamızdan bize ulaşarak hukuki danışmanlık hizmeti alabilirsiniz.
Kıdem tazminatı, işçinin belirli bir süre aynı işyerinde çalıştıktan sonra iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi veya işçi tarafından haklı bir nedenle feshedilmesi durumunda, kanun gereği işçiye ödenen bir tazminattır. Bir nevi işçinin o işyerindeki emeğinin karşılığı olarak düşünebiliriz.
Kıdem Tazminatının Şartları Nelerdir?
Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için bazı şartların sağlanması gerekmektedir:
Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır?
Kıdem tazminatı hesaplanırken, işçinin son brüt ücreti esas alınır. Her tam çalışma yılı için bir brüt ücret tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oranda ödeme yapılır. Örneğin, 3 yıl 6 ay çalışan bir işçi için 3,5 brüt maaş tutarında kıdem tazminatı ödenir.
Kıdem Tazminatına Dahil Edilmeyen Ödemeler:
Kıdem tazminatı hesaplanırken bazı ödemeler brüt ücrete dahil edilmez. Bunlar şunlardır:
Kıdem Tazminatından Yapılan Kesintiler:
Kıdem tazminatından sadece damga vergisi kesintisi yapılır. Başka herhangi bir vergi veya kesinti uygulanmaz.
Önemli Not: Kıdem tazminatı konusunda daha detaylı bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için bir avukata danışmanız önemlidir. Büromuz, iş hukuku alanında size yardımcı olmaktan memnuniyet duyar. İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
İşten çıkarma, işveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilmesi anlamına gelir ve İş Kanunu tarafından belirli kurallara bağlanmıştır. İşverenlerin keyfi olarak işçi çıkarması mümkün değildir. İşten çıkarma nedenleri genel olarak iki ana kategoriye ayrılır:
Haklı Nedenle Fesih: İş Kanunu'nun 25. maddesinde belirtilen durumlarda işveren, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. Bu durumlar şunlardır:
Geçerli Nedenle Fesih: İş Kanunu'nun 18. ve devamı maddelerinde belirtilen durumlarda işveren, iş sözleşmesini geçerli bir nedenle feshedebilir. Bu nedenler, işçinin davranışlarından veya işyerinin gereklerinden kaynaklanabilir:
Önemli Notlar:
İş kazası, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda tanımlandığı üzere, sigortalının işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada gördüğü iş veya işin gereği nedeniyle aniden ve dıştan meydana gelen bir etkenle bedenen veya ruhen zarara uğramasına neden olan olaydır. Bu tanım, iş kazasının sadece işyerinde değil, işin yürütülmesiyle ilgili herhangi bir yerde meydana gelebileceğini de kapsar.
Bir olayın iş kazası olarak değerlendirilmesi için şu unsurların bir arada bulunması gerekir:
İş kazası olarak kabul edilen durumlar şunlardır:
İş kazalarının değerlendirilmesi ve hukuki süreç şu adımları içerir:
İş güvencesi, 4857 sayılı İş Kanunu ile işçilerin işveren karşısında korunmasını amaçlayan bir düzenlemedir. Temel amacı, işverenin keyfi ve haksız fesihlerine karşı işçilerin işlerini korumak ve iş ilişkisinin sürekliliğini sağlamaktır. İş güvencesi sayesinde, belirli şartları taşıyan işçiler, işveren tarafından geçerli bir neden olmaksızın işten çıkarılamazlar. Haksız bir fesih durumunda ise, işe iade davası açarak işlerine geri dönebilirler ve belirli tazminat hakları elde edebilirler.
İş Güvencesinin Temel Unsurları ve Şartları:
İş güvencesinden yararlanabilmek için bazı şartların sağlanması gerekmektedir:
İş Güvencesinin İşçiye Sağladığı Haklar:
Sendika üyeliği, işçilerin veya işverenlerin, çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlara üye olmalarıdır. Türkiye'de sendikalar, Anayasa ile güvence altına alınmış bir hak olan sendika özgürlüğünün bir sonucudur.
Sendika Üyeliğinin İşçiler Açısından Önemi:
Sendika Üyeliği Nasıl Kazanılır?
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'na göre, bir işçinin sendikaya üye olabilmesi için belirli şartları taşıması gerekir. Sendika üyeliği genellikle e-Devlet üzerinden yapılmakta olup, üyelik başvurusu sendika tarafından 30 gün içinde reddedilmediği takdirde kabul edilmiş sayılır.
Sendika Üyeliğinin Sona Ermesi:
Sendika üyeliği, işçinin kendi isteğiyle ayrılması, sendikanın feshedilmesi veya işçinin sendika tüzüğüne aykırı davranışları nedeniyle sendikadan çıkarılması gibi durumlarda sona erebilir.
Sendika üyesi olmanın avantajları nelerdir?
Sendika üyeliği, çalışanların haklarını korumak ve geliştirmek için önemli bir araçtır. Bir sendikaya üye olmanın pek çok avantajı bulunmaktadır ve bunlar genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
Sendikadan nasıl ayrılırım?
Sendika üyeliğinden ayrılmak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili yasalarla güvence altına alınmış bir haktır. Her birey, dilediği zaman herhangi bir sendikaya üye olabilir veya üyelikten ayrılabilir. Sendikadan ayrılma (istifa) süreci, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanunlara göre sendikadan ayrılma işlemleri şu şekilde gerçekleşir:
1. Kamu Görevlileri İçin Sendikadan Ayrılma:
4688 sayılı Kanun'a göre kamu görevlileri sendikadan ayrılmak için aşağıdaki adımları izlemelidir:
2. İşçiler (Özel Sektör Çalışanları) İçin Sendikadan Ayrılma:
6356 sayılı Kanun'a göre işçiler sendikadan ayrılmak için aşağıdaki adımları izlemelidir:
Önemli Notlar:
Toplu iş sözleşmesi (TİS), işçi sendikaları ile işverenler (veya işveren sendikaları) arasında yapılan ve işçilerin çalışma koşullarını, ücretlerini ve diğer haklarını belirleyen yazılı bir anlaşmadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmiştir.
Neden Önemlidir?
TİS, işçilerin haklarını toplu olarak korumasını ve işverenle daha dengeli bir ilişki kurmasını sağlar. Bireysel iş sözleşmelerine göre daha avantajlı hükümler içerebilir.
Temel Özellikleri:
Çeşitleri:
Mobbing, iş yerinde bir veya birden fazla kişi tarafından bir çalışana yönelik sistematik olarak uygulanan psikolojik şiddet, baskı, taciz, aşağılama, tehdit ve benzeri olumsuz davranışlardır. Latince kökenli bir kelime olan "mob", kalabalık veya çete anlamına gelirken, mobbing terimi ilk olarak hayvan davranışlarını inceleyen Konrad Lorenz tarafından kullanılmıştır. İş hayatına uyarlanması ise Heinz Leymann tarafından yapılmıştır.
Mobbing, sadece işveren tarafından değil, aynı zamanda iş arkadaşları veya astlar tarafından da uygulanabilir. Önemli olan, bu davranışların süreklilik arz etmesi, sistematik olması ve mağdur üzerinde psikolojik bir baskı yaratmasıdır.
Mobbingin Belirtileri Nelerdir?
Mobbingin birçok farklı türü ve belirtisi olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Mobbingin Hukuki Boyutu
Türkiye'de mobbing, İş Kanunu, Borçlar Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında ele alınmaktadır. Mobbinge maruz kalan çalışanlar, bu duruma son verilmesini, maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Ayrıca, mobbingin ağırlığına göre iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme hakkı da doğabilir.
Mobbinge Karşı Ne Yapılabilir?
Mobbinge maruz kaldığınızı düşünüyorsanız, öncelikle bu durumu belgelemeniz önemlidir. Yaşadığınız olayları tarih ve saat belirterek not alabilir, varsa tanıkların ifadelerini kaydedebilirsiniz. Daha sonra bir avukata başvurarak hukuki destek almanız ve haklarınızı öğrenmeniz en doğrusu olacaktır.
Büromuz, mobbing davaları konusunda müvekkillerine hukuki danışmanlık ve dava takibi hizmeti vermektedir. Mobbing konusunda daha detaylı bilgi ve online hukuki destek için Çevrimiçi Danışmanlık Alsayfamızı ziyaret edebilir veya İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
Ücret alacağı, bir iş sözleşmesi veya hizmet sözleşmesi kapsamında hak edilmiş ancak ödenmemiş ücretleri ifade eder. Ücret alacağının takibi, alacaklı (çalışan veya hizmet veren) ve borçlu (işveren veya hizmet alan) arasındaki ilişkiye, alacağın türüne ve miktarına göre farklı yöntemlerle yapılabilir. Bu süreçte bir avukattan profesyonel destek almak, hak kayıplarını önlemek ve süreci hızlandırmak açısından önemlidir.
Ücret Alacağının Takip Yolları:
Arabuluculuk: Dava açmadan önce arabuluculuk yoluna başvurmak, alacaklı ve borçlu arasında uzlaşma sağlanması için etkili bir yöntemdir. Arabuluculuk süreci, daha hızlı, daha az maliyetli ve taraflar arasındaki ilişkinin korunmasına yardımcı olabilir.
İcra Takibi: Ücret alacağının tahsili için icra takibi başlatılabilir. İcra takibi, alacaklının icra dairesine başvurarak borçluya ödeme emri göndermesiyle başlar. Borçlu ödeme emrine itiraz etmezse, icra işlemleri devam eder ve alacak tahsil edilir. İcra takibi hakkında daha fazla bilgi için İcra Takibi sayfamızı inceleyebilirsiniz.
Dava Yolu: Arabuluculuk veya icra takibi sonuç vermezse, alacaklı iş mahkemesinde dava açabilir. Dava sürecinde, alacağın varlığı ve miktarı delillerle ispatlanır. Mahkeme kararı ile alacak kesinleşir ve icra yoluyla tahsil edilebilir. İş davaları hakkında daha fazla bilgi için İş Davaları sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Ücret Alacağında Zamanaşımı:
Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Bu süre, ücretin muaccel olduğu tarihten itibaren başlar. Zamanaşımı süresinin geçmesi durumunda, alacak hakkı ortadan kalkar. Bu nedenle, ücret alacağının takibi için zamanında harekete geçmek önemlidir.
Ücret Alacağının Belgelendirilmesi:
Ücret alacağını ispatlamak için aşağıdaki belgeler kullanılabilir:
Önemli Not:
Ücret alacağının takibi karmaşık bir süreç olabilir. Bu nedenle, bir avukattan hukuki destek almak, haklarınızı korumak ve süreci doğru yönetmek açısından önemlidir. Büromuz, ücret alacaklarının takibi konusunda da hizmet vermektedir. Ücret alacağı konularında danışmanlık almak için İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
İşveren sorumluluğu, işverenlerin çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini korumak, çalışma koşullarını yasal düzenlemelere uygun hale getirmek ve çalışanların haklarını gözetmekle yükümlü olmasını ifade eder. Bu sorumluluk, İş Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve diğer ilgili mevzuatlarla belirlenmiştir. Kısacası, işverenler, işyerinde güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlamakla ve çalışanlarının haklarını korumakla yükümlüdür.
İşverenlerin temel sorumlulukları şunlardır:
İşveren Sorumluluğunun İhlali Durumunda Ne Olur?
İşverenlerin bu sorumluluklarını ihlal etmesi durumunda, idari para cezaları, tazminat davaları ve hatta bazı durumlarda cezai sorumluluk doğabilir. Çalışanlar, haklarının ihlal edildiğini düşündüklerinde, iş mahkemelerine başvurabilirler. Bu konuda hukuki destek almak için İletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
Tapu, bir gayrimenkulün (arsa, arazi, ev, iş yeri vb.) kime ait olduğunu gösteren resmi ve yasal bir belgedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenir ve taşınmazın malikini (sahibini) resmi olarak tescil eder. Tapu, mülkiyet hakkının en güçlü kanıtıdır ve aksi ispatlanana kadar hukuki geçerliliğe sahiptir.
Tapunun Önemi:
Tapu Çeşitleri:
Farklı tapu türleri bulunmaktadır. En yaygın olanları şunlardır:
Tapu Sicili:
Tapular, Tapu ve Kadastro Müdürlüklerinde tutulan resmi sicillerde kayıtlıdır. Tapu sicili, gayrimenkullerle ilgili tüm bilgileri içerir ve aleni bir sicildir. Yani, isteyen herkes tapu kayıtlarını inceleyebilir.
Özetle: Tapu, gayrimenkul mülkiyetinin en önemli ve resmi belgesidir. Gayrimenkul alım satım, ipotek, miras gibi tüm işlemlerde büyük önem taşır. Büromuz Gayrimenkul Hukuku alanında hizmet vermete olup sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), 634 sayılı kanun olup, apartmanlar, siteler ve benzeri toplu yaşam alanlarındaki bağımsız bölümlerin (daire, dükkan, ofis vb.) mülkiyetini, yönetimini ve bu mülkiyetle ilgili hak ve sorumlulukları düzenleyen temel yasal çerçevedir. Bu kanun, özellikle büyük şehirlerdeki yoğun yapılaşma nedeniyle ortaya çıkan kat mülkiyeti ilişkilerini düzenlemek ve olası anlaşmazlıkları önlemek amacıyla oluşturulmuştur.
Kat Mülkiyeti Kanunu'nun Temel Unsurları:
Kat Mülkiyeti Kanunu Neleri Kapsar?
Kat Mülkiyeti Kanunu ile İlgili Sıkça Karşılaşılan Durumlar:
Neden Bir Avukata Başvurmalısınız?
Kat Mülkiyeti Kanunu karmaşık bir yapıya sahip olabilir ve uygulamada çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Kat mülkiyeti ile ilgili bir sorun yaşadığınızda veya hukuki danışmanlığa ihtiyaç duyduğunuzda, büromuza başvurmanız haklarınızı korumanız açısından önemlidir.
İfraz, tapu sicilinde tek bir parsel olarak kayıtlı olan bir taşınmazın, imar planına uygun olarak birden fazla parsele ayrılması işlemidir. Başka bir deyişle, bir arsanın bölünerek daha küçük parseller haline getirilmesidir. Bu işlem sonucunda, oluşan her yeni parsel tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydedilir ve bağımsız bir tapu numarası alır.
İfrazın Amacı Nedir?
İfraz işleminin temel amacı, bir taşınmazın daha küçük parçalara bölünerek daha kolay alınıp satılabilmesini veya üzerinde farklı projelerin geliştirilebilmesini sağlamaktır. Örneğin, büyük bir arsa sahibi, arsasını ifraz ederek daha küçük parseller halinde satabilir veya her parsel üzerine farklı bir bina inşa edebilir.
İfraz Nasıl Yapılır?
İfraz işlemi belirli bir prosedürü izler ve genellikle bir harita mühendisi ve bir avukatın desteğini gerektirir. İşlem özetle şu adımlardan oluşur:
İfrazın Hukuki Önemi:
İfraz işlemi, mülkiyet hakları açısından önemli sonuçlar doğurur. İfraz sonucunda oluşan her yeni parsel, bağımsız bir mülkiyet birimi haline gelir ve ayrı ayrı alınıp satılabilir, ipotek edilebilir veya üzerinde başka hukuki işlemler yapılabilir.
İfraz ve Tevhit Arasındaki Fark Nedir?
İfraz, bir parseli bölmek anlamına gelirken, tevhit ise birden fazla parseli birleştirerek tek bir parsel haline getirmek anlamına gelir. Bu iki işlem birbirinin tam tersidir.
İfraz Konusunda Uzman Desteği:
İfraz işlemi karmaşık bir süreç olabilir ve hukuki bilgi gerektirebilir. Bu nedenle, ifraz işlemi yapmayı düşünen kişilerin bir avukata danışması ve profesyonel destek alması önemlidir. Büromuz, ifraz işlemleri konusunda müvekkillerine danışmanlık ve hukuki destek hizmeti sunmaktadır. Lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin.
Cins tashihi, tapu kayıtlarında bir taşınmazın niteliğinin değiştirilmesi işlemidir. Basitçe anlatmak gerekirse, bir arsanın üzerine bina inşa edildiğinde veya mevcut bir bina yıkılıp yerine farklı bir yapı yapıldığında, tapu kayıtlarındaki bu değişikliğin resmi olarak kaydedilmesidir. Örneğin, tapuda "arsa" olarak kayıtlı bir araziye ev yaptığınızda, bu arazinin cinsinin "bina" olarak değiştirilmesi gerekir. İşte bu işleme "cins tashihi" denir.
Neden Cins Tashihi Yapılır?
Cins tashihi, tapu kayıtlarının güncel ve doğru olmasını sağlamak için zorunlu bir işlemdir. Bu işlem sayesinde:
Cins Tashihi Hangi Durumlarda Gerekir?
Cins Tashihi Nasıl Yapılır?
Cins tashihi işlemi için öncelikle ilgili belediyeden gerekli izinlerin alınması ve yapı kullanma izin belgesinin (iskan) temin edilmesi gerekir. Daha sonra, tapu müdürlüğüne gerekli belgelerle (tapu senedi, iskan belgesi, vb.) başvurulur. Tapu müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucunda, tapu kaydında gerekli değişiklikler yapılır.
Tapu işlemleri hakkında daha fazla bilgi için Tapu Hukuku sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Kira sözleşmesi, bir mülk sahibinin (kiraya veren) belirli bir bedel karşılığında mülkünü (konut, işyeri vb.) bir başkasının (kiracı) kullanımına bırakmasını öngören yasal bir anlaşmadır. Türk Borçlar Kanunu'nun 299. maddesinde tanımlandığı gibi, kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
Kira Sözleşmesinin Önemi Nedir?
Kira sözleşmesi, hem kiraya verenin hem de kiracının haklarını koruyan ve olası anlaşmazlıkların önüne geçen önemli bir belgedir. Bu sözleşme sayesinde:
Kira Sözleşmesinde Hangi Bilgiler Yer Alır?
Kira sözleşmesinde bulunması gereken temel bilgiler şunlardır:
Kira Sözleşmesi Türleri Nelerdir?
Kira sözleşmeleri, süresine göre ikiye ayrılır:
Kira Sözleşmesi Hazırlarken Nelere Dikkat Edilmelidir?
Kira sözleşmesi hazırlanırken bir avukattan destek almak, tarafların haklarının korunması açısından önemlidir. Dikkat edilmesi gereken bazı noktalar şunlardır:
Tahliye davası, bir mülk sahibinin (kiraya veren), kiracısını kiralanan mülkten (konut, işyeri vb.) çıkarmak için açtığı davadır. Başka bir deyişle, kiracının kira sözleşmesine aykırı davranması veya kanunda belirtilen diğer haklı sebeplerin ortaya çıkması durumunda, mülk sahibinin yasal yollara başvurarak kiracıyı mülkten çıkarma talebidir.
Tahliye Davası Hangi Durumlarda Açılır?
Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) ve ilgili diğer mevzuatta tahliye davası açılmasına olanak sağlayan çeşitli sebepler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Tahliye Davası Nasıl Açılır?
Tahliye davaları, Sulh Hukuk Mahkemelerinde açılır. Dava dilekçesinde, tahliye sebepleri açıkça belirtilmeli ve gerekli deliller sunulmalıdır. Dava süreci, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve mahkemenin karar vermesi aşamalarını içerir.
Tahliye süreçleri hakkında ayrıntılı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Gayrimenkul satış sözleşmesi, bir taşınmazın (ev, arsa, dükkan vb.) mülkiyetinin bir kişiden başka bir kişiye devredilmesini sağlayan yasal bir anlaşmadır. Bu sözleşme, alıcı ve satıcı arasındaki hak ve yükümlülükleri belirler ve tapu devir işleminin temelini oluşturur. Basitçe anlatmak gerekirse, bir gayrimenkulün satışı için alıcı ve satıcının anlaştığı şartları yazılı olarak belgeleyen resmi bir evraktır.
Gayrimenkul Satış Sözleşmesinin Önemi:
Gayrimenkul satış sözleşmesi, her iki taraf için de güvence sağlar ve olası anlaşmazlıkların önüne geçer. Bu sözleşme sayesinde:
Gayrimenkul Satış Sözleşmesinde Bulunması Gereken Temel Unsurlar:
Gayrimenkul Satış Sözleşmesi Türleri:
Önemli Hatırlatma: Unutmayın, bir avukat olarak, her zaman resmi bir satış sözleşmesi düzenlemeleri ve tapu devir işlemini Tapu Sicil Müdürlüğünde gerçekleştirmenizi tavsiye ederiz.
İpotek, bir borcun teminatı olarak bir taşınmaz üzerine konulan bir haktır. Borcun ödenmesi veya ipoteği sona erdiren diğer durumların ortaya çıkması halinde ipoteğin kaldırılması gerekir. İpoteğin kaldırılması (fekki) işlemi, tapu sicilinde gerçekleştirilir.
İpoteğin Kaldırılma Yolları:
İpoteğin kaldırılmasının birkaç yolu vardır:
Borcun Ödenmesi: İpoteğin en yaygın kaldırılma yolu, ipoteğe konu olan borcun tamamının ödenmesidir. Borç ödendikten sonra, alacaklı (genellikle banka veya finans kuruluşu) tapu müdürlüğüne bir "ipotek fek yazısı" gönderir. Bu yazı, ipoteğin kaldırılması talebini içerir. Tapu müdürlüğü bu yazıya istinaden ipoteği tapu sicilinden siler.
Alacaklı Tarafından Tek Taraflı Terkin Talebi: Alacaklı, borcun ödenmesinin ardından veya başka bir nedenle (örneğin, alacaktan vazgeçme) tapu müdürlüğüne tek taraflı olarak ipoteğin kaldırılması talebinde bulunabilir. Bu durumda, taşınmaz malikinin rızası aranmaz.
İpoteği Sona Erdiren Diğer Durumlar: Borcu sona erdiren zamanaşımı, taşınmazın tamamen yok olması veya kamulaştırılması gibi durumlarda da ipotek kendiliğinden sona erer. Bu durumlarda, tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır.
İpoteğin Kaldırılması Davası (Fek Davası): Bazı durumlarda, alacaklı ipoteği kaldırmakta isteksiz olabilir veya ipoteğin kaldırılması konusunda anlaşmazlık çıkabilir. Bu gibi durumlarda, taşınmaz maliki mahkemeye başvurarak "ipoteğin kaldırılması davası" (fek davası) açabilir. Bu dava, tapu sicilini düzeltme davası niteliğindedir. Davada yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.
İpoteğin Kaldırılması Süreci:
İpoteğin kaldırılması süreci genellikle aşağıdaki adımları içerir:
Önemli Notlar:
Gayrimenkul üzerindeki haklar, bir taşınmaz üzerinde sahip olunan hukuki yetkileri ifade eder. Bu haklar, kişilere gayrimenkulü kullanma, ondan yararlanma, onu devretme veya üzerinde sınırlı ayni haklar kurma yetkisi verir. Temel olarak, gayrimenkul üzerindeki haklar iki ana kategoriye ayrılır: Mülkiyet Hakkı ve Sınırlı Ayni Haklar.
1. Mülkiyet Hakkı:
Mülkiyet hakkı, bir kimsenin bir gayrimenkul üzerindeki en geniş ve en kapsamlı hakkıdır. Mülkiyet sahibi, kanunların çizdiği sınırlar içinde, gayrimenkulü dilediği gibi kullanma, ondan yararlanma ve onu tasarruf etme (satma, bağışlama, ipotek etme vb.) yetkisine sahiptir. Mülkiyet hakkı, Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Mülkiyet Hakkının Unsurları:
2. Sınırlı Ayni Haklar:
Sınırlı ayni haklar, mülkiyet hakkını kısıtlayan ve başkalarına belirli yetkiler veren haklardır. Başlıca sınırlı ayni haklar şunlardır:
Gayrimenkul üzerindeki haklar neden önemlidir?
Gayrimenkul hukuku alanındaki uzmanlığımız hakkında daha fazla bilgi için Gayrimenkul Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Gayrimenkul değerlemesi, bir taşınmazın (ev, arsa, işyeri vb.) piyasa değerinin belirlenmesi işlemidir. Bu işlem, bir gayrimenkulün alım satımında, kredi başvurusunda, vergi hesaplamasında veya miras paylaşımında önemli bir rol oynar. Değerleme, uzmanlar tarafından çeşitli yöntemler kullanılarak yapılır ve objektif bir sonuca ulaşmayı hedefler.
Gayrimenkul Değerlemesinde Kullanılan Yöntemler:
Gayrimenkul değerlemesi yapılırken birden fazla yöntem kullanılabilir. En yaygın kullanılan yöntemler şunlardır:
Gayrimenkul Değerlemesi Kim Tarafından Yapılır?
Gayrimenkul değerlemesi, genellikle şu kişiler veya kurumlar tarafından yapılır:
Gayrimenkul Değerlemesinde Dikkat Edilen Faktörler:
Değerleme uzmanları, bir gayrimenkulün değerini belirlerken birçok faktörü dikkate alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır:
Gayrimenkul hukuku alanındaki uzmanlığımız hakkında daha fazla bilgi için Gayrimenkul Hukuku sayfamızı ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.
3091 sayılı Kanun, "Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun" olarak bilinir. Bu kanun, bir taşınmaz malın zilyetliğine (fiili hakimiyetine) yapılan haksız müdahalelerin ve tecavüzlerin idari yollarla hızlı bir şekilde önlenmesini amaçlar. Yani, bir kişi bir taşınmazı hukuka uygun olarak kullanırken, başkası tarafından bu kullanım engellenirse, 3091 sayılı Kanun devreye girer.
3091 Sayılı Kanun Ne İşe Yarar?
Bu kanun sayesinde, taşınmaz mal zilyetleri (örneğin, kiracılar, arazi sahipleri, kullanıcılar), mülkiyet haklarına yönelik haksız müdahalelere karşı hızlı bir şekilde koruma sağlayabilirler. Bu koruma, mahkemelere başvurmadan, idari makamlar (genellikle Kaymakamlıklar veya Valilikler) aracılığıyla sağlanır.
Müşteki ve Mütecaviz Kimlerdir?
Hangi Durumlar Tecavüz Sayılır?
3091 sayılı Kanun'a göre tecavüz sayılan bazı durumlar şunlardır:
3091 Sayılı Kanun'un Avantajları Nelerdir?
Önemli Not: 3091 sayılı Kanun, mülkiyet hakkını değil, zilyetliği korur. Yani, bir taşınmazın gerçek sahibi olmasanız bile, o taşınmazı hukuka uygun olarak kullanıyorsanız, bu kanun kapsamında korunursunuz. Kanunda sayılan hangi taraf olursanız olun (mütecaviz yada müşteki) haklarınızı öğrenmek konu hakkında hukuki danışmanlık almak için ister büromuza ziyarete gelebilir, iletişim formunu kullanarak bize ulaşabilir veya Çevrimiçi Danışmanlık Hizmeti alabilirsiniz.
Zilyetlik, bir kişinin bir eşya üzerindeki fiili hakimiyetidir. Yani, bir eşyayı doğrudan doğruya kullanma, kontrol etme ve üzerinde tasarrufta bulunma yetkisidir. Zilyetlik, mülkiyetten farklı bir kavramdır. Mülkiyet, bir eşyanın yasal sahibine aitken, zilyetlik o eşyayı fiilen elinde bulunduran kişiye aittir. Örneğin, kiraladığınız bir evde siz zilyetsinizdir, evin sahibi ise maliktir.
Zilyetlik ve Mülkiyet Arasındaki Fark Nedir?
En önemli fark, mülkiyetin bir hak, zilyetliğin ise fiili bir durum olmasıdır. Mülkiyet, bir eşyanın yasal sahibine ait olan ve onu dilediği gibi kullanma, tasarruf etme ve başkalarına devretme yetkisini içeren bir haktır. Zilyetlik ise, bu eşyayı fiilen elinde bulundurma ve kullanma durumudur. Bir kişi, bir eşyanın sahibi olmadan da zilyeti olabilir. Örneğin:
Zilyetliğin Türleri Nelerdir?
Zilyetlik, farklı şekillerde sınıflandırılabilir:
Zilyetliğin Hukuki Sonuçları Nelerdir?
Zilyetlik, bazı hukuki sonuçlar doğurur:
Mülkiyet haklarınızla ilgili daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
El atmanın önlenmesi (müdahalenin men'i) davası, bir kişinin mülkiyet hakkına sahip olduğu bir taşınır veya taşınmaz mala yönelik haksız müdahalelerin sona erdirilmesi için açılan bir davadır. Başka bir deyişle, bir malikin malını dilediği gibi kullanma, ondan yararlanma ve üzerinde tasarrufta bulunma hakkını engelleyen her türlü haksız fiilin ortadan kaldırılması için başvurulan hukuki yoldur.
El Atmanın Önlenmesi Davası Neyi Amaçlar?
Bu dava, mülkiyet hakkının güvencesi altındadır ve aşağıdaki amaçları taşır:
Hangi Durumlarda El Atmanın Önlenmesi Davası Açılabilir?
El atmanın önlenmesi davası, mülkiyet hakkına yönelik her türlü haksız müdahale durumunda açılabilir. İşte bazı örnekler:
El Atmanın Önlenmesi Davasını Kimler Açabilir?
Bu davayı, mülkiyet hakkına sahip olan malik açabilir. Ayrıca, bazı durumlarda zilyet (malı fiilen elinde bulunduran kişi) ve sınırlı ayni hak sahipleri (örneğin, intifa hakkı sahibi) de bu davayı açabilir.
El Atmanın Önlenmesi Davası Nasıl Açılır?
Bu dava, haksız müdahalenin gerçekleştiği yerdeki yetkili mahkemede açılır. Dava dilekçesinde, haksız müdahalenin ne olduğu, ne zaman gerçekleştiği ve talepler açıkça belirtilmelidir. Deliller de dilekçeye eklenmelidir.
Mülkiyet haklarınızla ilgili daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Hazırlık aşamasında...
0507 029 00 49
info@cerendundar.av.tr
Cumhuriyet Mh. İnönü Cd. No: 66/5 Seydikemer / Muğla